Konveksiyonel yağışlar ısınan havanın yükselmesi ve soğuması sonucu oluşur.Ekvatoral bölgede yıl boyu sıcaklık şartları yüksek olduğu için ısınan hava yükselecek soğuyarak yağış bırakır.Bu olaya nemlilik şartlarıda eklenince bölgede sürekli bu şekilde yağışlar görülür.
15 Aralık 2014 Pazartesi
Karalar Yarım Kürelere Eşit Oranda Dağılsaydı Yeryüzünde Sıcaklık Değişiminde Nasıl Bir Değişme Olurdu?
Karaların eşit dağılması demek sıcaklığın yarım küreler arasında daha dengeli dağılmasına yol açacaktı.Kuzey yarım küre de karalar fazla olduğu için kuzey yarım kürenin sıcaklık ortalamaları güney yarım küreye oranla daha fazladır.Çünkü karalar denizlere oranla daha fazla ısınır bu durum olmazsa sıcaklık dağılımı iki yarım küre arasında daha dengeli olacaktı.
Dünya Üzerinde Güneş Işınları Nerelere Dik Açıyla Gelir. Neden?
Güneş ışınlarının dünya üzerine dik açıyla gelebildiği noktalar dönenceler arasında kalan yerlerdir.23 derece 27’ lık eğiklik bu dönencelerin sınırını oluşturur.Kuzey yarım kürede Yengeç Dönencesi Güney yarım kürede Oğlak dönenceleri güneş ışınlarının doksan derece ile gelebildiği son noktalardır.Dönencelere yılda bir kez dönenceler arasında kalan yerlere yılda 2 kez 90 derece ile gelebilir bu noktaların üst enlemlerine güneş 90 derece ile gelemez.
11 Aralık 2014 Perşembe
Koza Yayınları Coğrafya-9 Sayfa 86-87-88 Ölçme Değerlendirme Çalışmalarının Cevapları - 2014
A. Aşağıdaki çoktan seçmeli sorularda doğru cevabı bulup işaretleyiniz.
1. Aşağıdakilerden hangileri Dünya’da sıcaklığın dağılışında etkili olan faktörlerden değildir?
A. Kara ve denizlerin dağılışı
B. Bitki örtüsü
C. Okyanus akıntıları
D. Sürekli rüzgârlar
E. Yer kabuğunun özellikleri
2. I. Dünyanın şekli
II. Dünyanın hareketleri
III. Atmosferin katmanlı yapısı
IV. Atmosferdeki hava hareketleri
Yukarıdakilerden hangileri farklı iklim kuşaklarının oluşmasında etkilidir?
A. I ve II B. II ve IV C. I, III ve IV D. I, II ve IV E. I, II, III ve IV
3. Stratosfer ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur?
A. Atmosferi oluşturan gazların % 75’i stratosferde yer alır.
B. Hava olayları stratosferde meydana gelir.
C. Ultraviyole ışınlarının Dünya’ya ulaşmasını stratosfer engeller.
D. Stratosferin bütün katmanlarının sıcaklık ve yoğunluğu aynı değildir.
E. Hidrojen ve oksijen bu katmanda iyonlarına ayrılır.
4. I. Yıllık ortalama sıcaklık farklılıkları
II. İklim kuşaklarının oluşması
III. Mevsimlerin oluşması
IV. İyonosfer tabakasının kalınlığının değişmesi
V. Yıl içinde güneş ışınlarının geliş açısının değişmesi
Dünya’nın Güneş’in çevresindeki hareketine bağlı olarak hava ve iklim açısından yukarıdaki sonuçlardan
hangileri ortaya çıkar?
A. I, II ve III B. II, III ve IV C. I, II, III ve V D. I, III, IV ve V E. I, II, III, IV ve V
5. Yanda aylık ortalama sıcaklık ve aylık yağış dağılımı verilen yerin iklimi hakkında
hangisi söylenemez?
A. Yazları sıcak, kışları ılımandır.
B. En çok yağışı ilkbahar aylarında alıyor.
C. Kışları soğuk, yazları ılımandır.
D. Her mevsim yağışlıdır.
E. Mayıs en yağışlı aydır.
6. Aşağıdakilerden hangisi iklim ile ilgili bilgi veya veridir?
A. Mayıstaki ani soğuma yüzünden bu yıl kirazlarda meyve olmadı.
B. Bu bölgede limon yetişmez.
C. Hava iki gün yağışlı geçecek.
D. Güneyden yaklaşan bir sıcak hava dalgası var.
E. Bugün en yüksek sıcaklığın 32°C olması bekleniyor.
7. Meteoroloji istasyonlarında bulunan anemometre ile hangi iklim elemanı ölçülür?
A. Basınç miktarı B. Rüzgâr hızı C. Nem oranı D. Rüzgâr yönü E. Yağış miktarı
8. Ani ısınma ve soğumanın art arda görülmesi sonucu havanın çok güçlü dikey akımlarla yükselmesiyle
hangi rüzgâr tipi oluşur?
A. Kasırga B. Fön rüzgârları C. Muson rüzgârları D. Hortum E. Meltemler
9. Rüzgârlarla ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur?
A. Deniz meltemi gece boyu denizden karaya doğru esen bir rüzgârdır.
B. Kutup rüzgârları sıcak ve nemli esen rüzgârlardır.
C. Kıtaların batı kıyılarına yağış bırakan rüzgârlar fön rüzgârlarıdır.
D. Muson rüzgârları tarihte ticaret rüzgârları olarak adlandırılır.
E. Alizeler, 30° kuzey ve güney enlemleri üzerinden Ekvator’a doğru yıl boyu esen rüzgârlardır.
B. Aşağıda verilen atmosferin katmanları ile özelliklerini eşleştiriniz.
Troposfer: Ortalama her 100 m’de sıcaklık 0.5°C düşer.
Stratosfer:Dikey hava hareketleri görülmez.
Güneş’ten gelen mor ötesi ışınlar süzülür.
Termosfer: Bu katmanda sıcaklık çok artmaktadır.
Mezosfer: Bu katmana giren göktaşları yanmaya başlar.
C. Aşağıdaki ifadelerde boş bırakılan yerleri uygun kelimelerle tamamlayınız.
1. Hava olayları atmosferin troposfer katında meydana gelir.
2. Akdeniz ikliminde en fazla yağış kış mevsiminde görülür.
3. Atmosferde en fazla bulunan gaz azot gazıdır.
4. Atmosfer, troposfer, stratosfer, mezosfer, termosfer ve eksosfer katmanlarından oluşur.
Ç. Aşağıdaki ifadelerden doğru olanların önüne “D”, yanlış olanların önüne “Y” yazınız.
(D) 1. Atmosferdeki dikey hava hareketleri hava olaylarını başlatır.
(D) 2. Atmosferde miktarı en fazla değişen gaz, su buharıdır.
(Y) 3. Atmosferin en büyük bölümünü oksijen ve hidrojen gazları oluşturur.
(Y) 4. İklim, atmosferde oluşan kısa süreli hava olaylarını tanımlar.
(D) 5. Nem oranının yüksek olduğu bir yerde sıcaklık veya soğukluk, ölçülen değerden daha fazla hissedilir.
(Y) 6. Bitki örtüsünün yoğun olduğu bölgelerde ısınma ve soğuma daha hızlı gerçekleşir.
D. Aşağıdaki soruları defterinize yazarak cevaplandırınız.
1. Yeryüzünde farklı iklim tiplerinin görülmesinin nedenlerini açıklayınız.
Enlem, hava kütleleri, basınç ve rüzgarlar, okyanus akıntıları, kara ve denizlerin dağılışı, ve yükselti gibi faktörlerin etkisiyle yeryüzünde farklı iklim tipleri görülmektedir.
2. Aynı iklim kuşağında bulunan iki yerleşim yerinin hangi özellikleri benzerlik gösterebilir? Niçin?
Aynı iklim kuşağında bulunan iki yerleşim yerinin sıcaklık ve yağış özellikleri benzer olur. Buna bağlı olarak bu iki yerleşim yerinin,
3. Atmosferdeki dikey hava hareketlerinin oluşumundaki unsurlar nelerdir?
4. Su dolaşımını şema ile göstererek açıklayınız.
5. Yaşadığınız yerde dünya iklim tiplerinden hangisinin hâkim olduğunu belirtiniz. Bu karara nasıl vardığınızı açıklayınız.
E. Aşağıdaki sorunun cevap seçeneklerini hazırlayınız.
Aşağıdakilerden hangisi sıcak iklimlerden biri değildir?
A. Ekvatoral iklim
B. Akdeniz iklimi
C. Savan iklimi
D. Muson iklimi
E. Çöl iklimi
F. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün internet sitesinden (www.dmi.gov.tr) ilinizin aylık
ortalama sıcaklık ve yağış miktarının şimdiye kadar ölçüm yapılan yıllardaki ortalamalarını bulunuz. Bu
verileri grafiklere dönüştürünüz. Sonra içinde bulunduğunuz yılın verilerini benzer şekilde grafikle
gösteriniz. Yıllık verileri, uzun yıllardaki ortalamalarıyla karşılaştırınız. Ortalamalardan farklı durumları
belirleyiniz.
Kendi ilinize ait sıcaklık ve yağış ortalamalarını www.dmi.gov.tr adresinden bularak kendiniz hazırlayınız.
G. Aşağıdaki kavramları, kavram haritasında uygun yerlere yerleştiriniz.
Sıcaklık, Nemlilik ve yağış, Bitki örtüsü, Nüfus ve yerleşme, Ekonomik faaliyetler, Konut tipleri
1. Aşağıdakilerden hangileri Dünya’da sıcaklığın dağılışında etkili olan faktörlerden değildir?
A. Kara ve denizlerin dağılışı
B. Bitki örtüsü
C. Okyanus akıntıları
D. Sürekli rüzgârlar
E. Yer kabuğunun özellikleri
2. I. Dünyanın şekli
II. Dünyanın hareketleri
III. Atmosferin katmanlı yapısı
IV. Atmosferdeki hava hareketleri
Yukarıdakilerden hangileri farklı iklim kuşaklarının oluşmasında etkilidir?
A. I ve II B. II ve IV C. I, III ve IV D. I, II ve IV E. I, II, III ve IV
3. Stratosfer ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur?
A. Atmosferi oluşturan gazların % 75’i stratosferde yer alır.
B. Hava olayları stratosferde meydana gelir.
C. Ultraviyole ışınlarının Dünya’ya ulaşmasını stratosfer engeller.
D. Stratosferin bütün katmanlarının sıcaklık ve yoğunluğu aynı değildir.
E. Hidrojen ve oksijen bu katmanda iyonlarına ayrılır.
4. I. Yıllık ortalama sıcaklık farklılıkları
II. İklim kuşaklarının oluşması
III. Mevsimlerin oluşması
IV. İyonosfer tabakasının kalınlığının değişmesi
V. Yıl içinde güneş ışınlarının geliş açısının değişmesi
Dünya’nın Güneş’in çevresindeki hareketine bağlı olarak hava ve iklim açısından yukarıdaki sonuçlardan
hangileri ortaya çıkar?
A. I, II ve III B. II, III ve IV C. I, II, III ve V D. I, III, IV ve V E. I, II, III, IV ve V
5. Yanda aylık ortalama sıcaklık ve aylık yağış dağılımı verilen yerin iklimi hakkında
hangisi söylenemez?
A. Yazları sıcak, kışları ılımandır.
B. En çok yağışı ilkbahar aylarında alıyor.
C. Kışları soğuk, yazları ılımandır.
D. Her mevsim yağışlıdır.
E. Mayıs en yağışlı aydır.
6. Aşağıdakilerden hangisi iklim ile ilgili bilgi veya veridir?
A. Mayıstaki ani soğuma yüzünden bu yıl kirazlarda meyve olmadı.
B. Bu bölgede limon yetişmez.
C. Hava iki gün yağışlı geçecek.
D. Güneyden yaklaşan bir sıcak hava dalgası var.
E. Bugün en yüksek sıcaklığın 32°C olması bekleniyor.
7. Meteoroloji istasyonlarında bulunan anemometre ile hangi iklim elemanı ölçülür?
A. Basınç miktarı B. Rüzgâr hızı C. Nem oranı D. Rüzgâr yönü E. Yağış miktarı
8. Ani ısınma ve soğumanın art arda görülmesi sonucu havanın çok güçlü dikey akımlarla yükselmesiyle
hangi rüzgâr tipi oluşur?
A. Kasırga B. Fön rüzgârları C. Muson rüzgârları D. Hortum E. Meltemler
9. Rüzgârlarla ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur?
A. Deniz meltemi gece boyu denizden karaya doğru esen bir rüzgârdır.
B. Kutup rüzgârları sıcak ve nemli esen rüzgârlardır.
C. Kıtaların batı kıyılarına yağış bırakan rüzgârlar fön rüzgârlarıdır.
D. Muson rüzgârları tarihte ticaret rüzgârları olarak adlandırılır.
E. Alizeler, 30° kuzey ve güney enlemleri üzerinden Ekvator’a doğru yıl boyu esen rüzgârlardır.
B. Aşağıda verilen atmosferin katmanları ile özelliklerini eşleştiriniz.
Troposfer: Ortalama her 100 m’de sıcaklık 0.5°C düşer.
Stratosfer:Dikey hava hareketleri görülmez.
Güneş’ten gelen mor ötesi ışınlar süzülür.
Termosfer: Bu katmanda sıcaklık çok artmaktadır.
Mezosfer: Bu katmana giren göktaşları yanmaya başlar.
C. Aşağıdaki ifadelerde boş bırakılan yerleri uygun kelimelerle tamamlayınız.
1. Hava olayları atmosferin troposfer katında meydana gelir.
2. Akdeniz ikliminde en fazla yağış kış mevsiminde görülür.
3. Atmosferde en fazla bulunan gaz azot gazıdır.
4. Atmosfer, troposfer, stratosfer, mezosfer, termosfer ve eksosfer katmanlarından oluşur.
Ç. Aşağıdaki ifadelerden doğru olanların önüne “D”, yanlış olanların önüne “Y” yazınız.
(D) 1. Atmosferdeki dikey hava hareketleri hava olaylarını başlatır.
(D) 2. Atmosferde miktarı en fazla değişen gaz, su buharıdır.
(Y) 3. Atmosferin en büyük bölümünü oksijen ve hidrojen gazları oluşturur.
(Y) 4. İklim, atmosferde oluşan kısa süreli hava olaylarını tanımlar.
(D) 5. Nem oranının yüksek olduğu bir yerde sıcaklık veya soğukluk, ölçülen değerden daha fazla hissedilir.
(Y) 6. Bitki örtüsünün yoğun olduğu bölgelerde ısınma ve soğuma daha hızlı gerçekleşir.
D. Aşağıdaki soruları defterinize yazarak cevaplandırınız.
1. Yeryüzünde farklı iklim tiplerinin görülmesinin nedenlerini açıklayınız.
Enlem, hava kütleleri, basınç ve rüzgarlar, okyanus akıntıları, kara ve denizlerin dağılışı, ve yükselti gibi faktörlerin etkisiyle yeryüzünde farklı iklim tipleri görülmektedir.
2. Aynı iklim kuşağında bulunan iki yerleşim yerinin hangi özellikleri benzerlik gösterebilir? Niçin?
Aynı iklim kuşağında bulunan iki yerleşim yerinin sıcaklık ve yağış özellikleri benzer olur. Buna bağlı olarak bu iki yerleşim yerinin,
3. Atmosferdeki dikey hava hareketlerinin oluşumundaki unsurlar nelerdir?
4. Su dolaşımını şema ile göstererek açıklayınız.
5. Yaşadığınız yerde dünya iklim tiplerinden hangisinin hâkim olduğunu belirtiniz. Bu karara nasıl vardığınızı açıklayınız.
E. Aşağıdaki sorunun cevap seçeneklerini hazırlayınız.
Aşağıdakilerden hangisi sıcak iklimlerden biri değildir?
A. Ekvatoral iklim
B. Akdeniz iklimi
C. Savan iklimi
D. Muson iklimi
E. Çöl iklimi
F. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün internet sitesinden (www.dmi.gov.tr) ilinizin aylık
ortalama sıcaklık ve yağış miktarının şimdiye kadar ölçüm yapılan yıllardaki ortalamalarını bulunuz. Bu
verileri grafiklere dönüştürünüz. Sonra içinde bulunduğunuz yılın verilerini benzer şekilde grafikle
gösteriniz. Yıllık verileri, uzun yıllardaki ortalamalarıyla karşılaştırınız. Ortalamalardan farklı durumları
belirleyiniz.
Kendi ilinize ait sıcaklık ve yağış ortalamalarını www.dmi.gov.tr adresinden bularak kendiniz hazırlayınız.
G. Aşağıdaki kavramları, kavram haritasında uygun yerlere yerleştiriniz.
Sıcaklık, Nemlilik ve yağış, Bitki örtüsü, Nüfus ve yerleşme, Ekonomik faaliyetler, Konut tipleri
Koza Yayınları Coğrafya-9 Sayfa 60 Ölçme Değerlendirme Çalışmalarının Cevapları - 2014
A. Aşağıdaki çoktan seçmeli sorularda doğru cevabı bulup işaretleyiniz.
1. Güneş ışınlarının bir merkeze geliş açısı yıl boyunca değişir.
Verilen bu durumun nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
A. Dünya’nın günlük hareketi
B. Yörüngenin elips şeklinde olması
C. Dünya’nın şekli
D. Ekvator’da yer çekiminin fazla olması
E. Ekvator ile ekliptik arasındaki açı
2. I. Yer çekimi
II. Dönencelerin sınırı
III. Güneş ışınlarının geliş açısı
Dünya’nın şekli yukarıda verilenlerden hangisini ya da hangilerini etkiler?
A. Yalnız I B. Yalnız III C. I ve II D. I ve III E. II ve III
3. Aşağıdakilerden hangisi Dünya’nın günlük hareketinin sonuçlarından biri değildir?
A. Gece ve gündüzün birbirini takip etmesi
B. Kayalarda fiziksel parçalanmaların olması
C. Yerel saat farklarının oluşması
D. Gölge yönünün gün içinde değişmesi
E. 21 Haziranda Kuzey Yarım Küre’de yaz mevsiminin yaşanması
B. Aşağıdaki ifadelerden doğru olanların önüne “D”, yanlış olanların önüne “Y” yazınız.
(Y) 1. Ekvator düzlemine dik olan yer ekseni, ekliptik düzlemine de diktir.
(D)2. Dünya’nın şeklinden dolayı Ekvator’un uzunluğu, tam bir meridyen dairesinin uzunluğundan fazladır.
(Y) 3. Meltem rüzgârları Dünya’nın yıllık hareketi sonucunda oluşur.
C. Aşağıdaki ifadelerde boş bırakılan yerleri uygun kelimelerle tamamlayınız.
1. Dünya, Güneş çevresindeki yıllık hareketini ekliptik (yörünge) adı verilen düzlemde yapar.
2. 21 Aralık tarihinde güneş ışınları Oğlak Dönencesi'ne dik açıyla gelir.
3. Dünya’nın her yerinde gece-gündüz eşitliği 21 Mart ve 23 Eylül tarihlerinde yaşanır.
Kaynak: http://www.cografyaegitimi.biz/koza-yayinlari-cografya9-sayfa-60-bolum-olcme-degerlendirme-calismalarinin-cevaplari-2014-t9993.0.html
1. Güneş ışınlarının bir merkeze geliş açısı yıl boyunca değişir.
Verilen bu durumun nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
A. Dünya’nın günlük hareketi
B. Yörüngenin elips şeklinde olması
C. Dünya’nın şekli
D. Ekvator’da yer çekiminin fazla olması
E. Ekvator ile ekliptik arasındaki açı
2. I. Yer çekimi
II. Dönencelerin sınırı
III. Güneş ışınlarının geliş açısı
Dünya’nın şekli yukarıda verilenlerden hangisini ya da hangilerini etkiler?
A. Yalnız I B. Yalnız III C. I ve II D. I ve III E. II ve III
3. Aşağıdakilerden hangisi Dünya’nın günlük hareketinin sonuçlarından biri değildir?
A. Gece ve gündüzün birbirini takip etmesi
B. Kayalarda fiziksel parçalanmaların olması
C. Yerel saat farklarının oluşması
D. Gölge yönünün gün içinde değişmesi
E. 21 Haziranda Kuzey Yarım Küre’de yaz mevsiminin yaşanması
B. Aşağıdaki ifadelerden doğru olanların önüne “D”, yanlış olanların önüne “Y” yazınız.
(Y) 1. Ekvator düzlemine dik olan yer ekseni, ekliptik düzlemine de diktir.
(D)2. Dünya’nın şeklinden dolayı Ekvator’un uzunluğu, tam bir meridyen dairesinin uzunluğundan fazladır.
(Y) 3. Meltem rüzgârları Dünya’nın yıllık hareketi sonucunda oluşur.
C. Aşağıdaki ifadelerde boş bırakılan yerleri uygun kelimelerle tamamlayınız.
1. Dünya, Güneş çevresindeki yıllık hareketini ekliptik (yörünge) adı verilen düzlemde yapar.
2. 21 Aralık tarihinde güneş ışınları Oğlak Dönencesi'ne dik açıyla gelir.
3. Dünya’nın her yerinde gece-gündüz eşitliği 21 Mart ve 23 Eylül tarihlerinde yaşanır.
Kaynak: http://www.cografyaegitimi.biz/koza-yayinlari-cografya9-sayfa-60-bolum-olcme-degerlendirme-calismalarinin-cevaplari-2014-t9993.0.html
10 Aralık 2014 Çarşamba
Nil Nehri Hangi Ülkelerden Geçer?
Dünyanın en uzun nehri olan Nil Nehri (6.650 km) Afrika’da Victoria
Gölü’nde çıkar ve kuzey yönünde akarak Akdeniz’e dökülür. Nil Nehri’nin
üç ana kolu vardır. Bunlar: Beyaz Nil Nehri, Mavi Nil Nehri ve Atbarah Nehri.
Nil Nehrinin Geçtiği Ülkeler
Etiyopya, Sudan, Mısır, Uganda, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Kenya, Tanzanya, Ruanda, ve Burundi.
Nil Nehrinin Geçtiği Ülkeler
Etiyopya, Sudan, Mısır, Uganda, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Kenya, Tanzanya, Ruanda, ve Burundi.
Soluk Mavi Nokta (Pale Blue Dot) Nedir?
Soluk Mavi Nokta(Pale Blue Dot), Dünyanın Voyager 1 sondası tarafından
6,4 milyar km uzaklıktan çekilen bir fotoğrafı. Fotoğraf, dünyayı uzayın
sonsuzluğu içinde tek başına göstermektedir.
Akdeniz'deki En Büyük Ada Hangisi?
Akdeniz'deki en büyük ada, 25 460 km2'lik yüzölçümü ile İtalya'ya bağlı Sicilya Adası'dır. İkinci büyük ada ise yine İtalya'ya bağlı Sardunya Adası'dır. (24 090 km2). Üçüncü sırada ise Kıbrıs yer alır.
Türkiye'deki Doğal Limanlar
Türkiye'de üç tane doğal liman vardır. Bunlar:
İzmir
Sinop
İzmit limanlarıdır.
İzmir
Sinop
İzmit limanlarıdır.
Başlangıç Meridyeni Hangi Ülkelerden Geçer?
Kuzey Kutbu'ndan başlayarak Güney Kutbu'na ulaşan baş meridyen aşağıdaki yerlerden geçer:
Kaynak: wikipedia
Kaynak: wikipedia
Ekvator Çizgisi Hangi Ülkelerden Geçer?
Afrika Kıtasında : Gabon, Kongo, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Uganda, Kenya, Somali
Asya Kıtasında : Maldivler, Endonezya
Amerika Kıtasında : Ekvador, Kolombia, Brezilya
Asya Kıtasında : Maldivler, Endonezya
Amerika Kıtasında : Ekvador, Kolombia, Brezilya
Kalıcı Kar Sınırını Belirleyen Faktörler Nelerdir?
Kalıcı kar sınırı enleme, yükseltiye ve bakı durumuna bağlı olarak
değişir. Ekvatordan kutuplara gidildikçe kalıcı kar sınırı deniz
seviyesine yaklaşır. Kalıcı kar sınırı Ekvator'da 5000-6000 m, orta
enlemlerde 2000-3000 m, kutuplara yakın alanlarda 2000-1000 m kutuplarda
ise deniz seviyesindedir.
Bakı durumuna bağlı olarak kalıcı kar sınırı, bir dağın iki yamacında farklı yüksekliktedir. Kuzey Yarım Küre'de kalıcı kar sınırı bakı durumuna bağlı olarak kuzey yamaçlarda güney yamaçlara göre daha alçaktadır. Güney Yarım Küre'de ise kalıcı kar sınırı bakı durumuna bağlı olarak güney yamaçlarda kuzey yamaçlara göre daha alçaktadır. Çünkü güneş ışınları bakı durumuna bağlı olarak Kuzey Yarım Küre'ye güneyden, Güney Yarım Küre'ye ise kuzeyden gelir.
Bakı durumuna bağlı olarak kalıcı kar sınırı, bir dağın iki yamacında farklı yüksekliktedir. Kuzey Yarım Küre'de kalıcı kar sınırı bakı durumuna bağlı olarak kuzey yamaçlarda güney yamaçlara göre daha alçaktadır. Güney Yarım Küre'de ise kalıcı kar sınırı bakı durumuna bağlı olarak güney yamaçlarda kuzey yamaçlara göre daha alçaktadır. Çünkü güneş ışınları bakı durumuna bağlı olarak Kuzey Yarım Küre'ye güneyden, Güney Yarım Küre'ye ise kuzeyden gelir.
Akdeniz İkliminde Niçin Yazlar Sıcak ve Kurak, Kışlar Ilık ve Yağışlı Geçer?
Akdeniz ikliminde yazların sıcak ve kurak, kışların ise ılık ve yağışlı
geçmesinin nedeni cephe sistemleri ve basınç merkezlerinden
kaynaklanmaktadır. Kışın cephe 30o -40o enlemlerinde bulunduğundan kışlar yağışlı geçer. Yazın ise 50o-60o enlemlerinde çıkar ve Asor yüksek basıncının etkisi genişlediğinden yaz ayları kurak geçer.
Sakarya Nehri Neden Delta Oluşturmaz?
Karadezi Bölgesindeki akarsuların çoğu delta oluştururken Sakarya nehri
delta oluşturmaz. Bunun nedeni; Sakarya nehrinin batısında kuvvetli kıyı
akıntıları olduğundan dolayı akarsu tarafından getirilen alüvyonlar
burada birikemeden taşınırlar.
Dünya'nın En Değerli Madenleri
Altın
Altın tüm dünyada yaygın olarak bilinen en değerli metallerden biri. Takı olarak kullanımının dışında elektrik iletkenliği ve korozyon direnci için de kullanılıyor.Rodyum
Rodyum 1 gramı: 58 dolar Rodyum çoğunlukla bir otomobilin karbon emisyonlarını azaltmak için üç yollu katalitik konvertörlerle kullanılır.
Platinyum
Platinyum 1 gramı: 58 dolar Platin bilimsel deneylerde katalizör olarak kullanılırken aynı zamanda takı malzemesi de olabilir. Bunun dışında kanser tedavisinde kullanılan ilaçlarda da bu maddeye rastlayabiliriz.Plütonyum
Plütonyum 1 gramı: 4000 dolar Askeri amaçlar ve nükleer reaktörler için kullanılan Plutonyum, üst düzeyde zehirli ve kanser yapıcı bir maddedir.Painite
Painite 1 gramı: 9000 dolar Nadir bulunan bir borot minerali olan, içindeki demir oranına göre farklı renklerde bulunan Painite, şifa niyetine kullanılan bir kristaldir.Taaffeite
Taaffeite 1 gramı: 2500- 20.000 dolar Leylak renkli bu mücevher elmasdan çok daha kıt bulunan bir madendir.Tritium
Tritium 1 gram: 30.000 dolar Tritium, tiyatro, okul ve ofis binalarında bulunan ÇIKIŞ işaretlerinde kullanılan bir maddedir. Sadece ABD'de 2 milyondan fazla trityum EXIT işaretleri bulunmaktadır.Pırlanta
Pırlanta 1 gramı: 55.000 dolar En sert maddelerden biri ve değerli bir taş olan pırlanta, saf karbondur. Taç, kemer ve külah olmak üzere 3 bölümden oluşur.Kaliforniyum
Kaliforniyum 252 1 gramı: 27 milyon dolar Gerçekte herhangi bir pratik kullanım alanı olmayan kaliforniyum 252, 1950 yılında keşfedilmiş bir maddedir.Antimatter (Antimadde)
Antimatter (Antimadde) 1 gramı: 62 trilyon dolar Dünyanın en pahalı maddesi ünvanına sahip; Antimatter, muhtemelen uzay yakıtı olarak kullanılabilir ancak bunun için pahalı ve ileri bir teknolojiye ihtiyaç var.Kaynak: mynet
Jet Stream (Jet Rüzgarlari) Nedir? Jet Stream (Jet Rüzgarlari) Nasil Oluşur?
Orta enlemlerde, yüksek seviyede esen batı rüzgârları batıdan doğuya
doğru paralellere uygun uzanışlı belirgin ve güçlü bir hava akımı
oluştururlar. Yeryüzüne yakın yerlerde rüzgârlar Ekvator’a, yükseklerde
ise kutuplara doğru hafif bir eğim gösterseler de asıl egemen hareket,
batıdan doğuya doğrudur. Batı rüzgârlarının estiği kuşak kışın Ekvator’a
doğru genişler, yazın daralır. Bu kuşak içindeki batı rüzgârları 25. ve
40. enlemler arasında güçlüdür ve troposferin üst sınırında, yani 10-12
kilometre yükseklerde yer yer çok hızlı akımlar halini alırlar. Belirli
oluklar halinde esen bu çok hızlı batı rüzgârlarına jet streams denir.
Çok hızlı esen bu rüzgârların yanında yavaş esen rüzgârlar vardır. Bu iki akım alanı arasındaki geçiş yerinde çok güçlü, uçuşlar için tehlikeli türbülans görülür. Jet akımlarının olduğu yerde belirgin bir sıcaklık gradyanı vardır. Jet rüzgârları baroklinik yapıdaki batı rüzgârlarının özellikle üst troposferdeki güçlü sıcaklık gradyanına bağlı olarak gelişmiş bölümleridir. Meteorolojik cepheler ve özellikle polar cephe doğrudan doğruya jet akımlarının altında gelişmiştir. Jet akımları, yüksek batı rüzgârlarının ayrılmaz bir parçasıdır. Yeryüzü hava koşullarını ve özellikle yağışları, yüksek batı rüzgârları ile beraber kontrol ederler.
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr/FILES/iklim/klimatoloji2.pdf
Çok hızlı esen bu rüzgârların yanında yavaş esen rüzgârlar vardır. Bu iki akım alanı arasındaki geçiş yerinde çok güçlü, uçuşlar için tehlikeli türbülans görülür. Jet akımlarının olduğu yerde belirgin bir sıcaklık gradyanı vardır. Jet rüzgârları baroklinik yapıdaki batı rüzgârlarının özellikle üst troposferdeki güçlü sıcaklık gradyanına bağlı olarak gelişmiş bölümleridir. Meteorolojik cepheler ve özellikle polar cephe doğrudan doğruya jet akımlarının altında gelişmiştir. Jet akımları, yüksek batı rüzgârlarının ayrılmaz bir parçasıdır. Yeryüzü hava koşullarını ve özellikle yağışları, yüksek batı rüzgârları ile beraber kontrol ederler.
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr/FILES/iklim/klimatoloji2.pdf
World Islands Nedir?
Dünya haritasının bir kopyasını oluşturmak için yapay adalardan
oluşturulmuş takımadadır. Birleşik Arap Emirlikleri’nde Dubai
kıyılarından yaklaşık 4 kilometre uzakta inşa edilmiştir. Her adanın
genişliği 14 bin ile 42 bin metre kare arasındadır. Bütün takımadanın
inşasında 321 milyon metreküp kum ve 386 bin ton kaya kullanılmıştır.
Ay'ın Karanlık Yüzünün Rengi Turkuvaz
Bilim insanlarının Hawaii'de bulunan ve dünyanın en gelişmiş
teleskoplarını bünyesinde barındıran Mauna Kea rasathanesinde yaptığı
gözlemler, yıllardır siyah olarak bildiğimiz ayın karanlık yüzünün
aslında turkuvaz rengi olduğunu ortaya çıkardı. Ay'ın karanlık yüzünün
turkuvaz olmasının, esasen güneş ışınlarının dünyaya çarpıp Ay'a geri
yansımasından kaynaklandığı bilim adamlarınca gözlemlendi. En iyi sonucu
almak için gözlemin "yeni Ay" dönemi yani 18 Ocak'ta yapıldığı
açıklandı.
(SABAH)
(SABAH)
Dünyanın En Soğuk Yeri
Antartika kıtası üzerinde yer alan yaklaşık 4 bin metre yüksekliğindeki Dome Fuji
dağında sıcaklık -91 derece olarak kaydedildi. -91 derecenin birkaç
dakika içinde insanın gözlerini, burnunu hatta akciğerlerini bile
dondurabilecek olduğundan bilim adamları gelişmiş uydu teknolojisi
sayesinde ölçüm yapabildi.
Araştırmayı yapan merkez uyduyla sadece 1 kilometre karelik bir alanda, fırtınasız bir günde ölçüm yapılabildiği için sıcaklığın daha da düştüğü zamanlar olduğunun tahmin edildiğini ifade etti. Bundan önce yapılan en düşük sıcaklık Rus bilim adamları tarafından yine Antarktika kıtasında 1983'te -89 derece olarak ölçülmüştü.
Yerleşimin olduğu bölgeler arasında ise en düşük sıcaklık Rusya'nın Oymyakon köyünde -71 derece olarak kaydedilmişti.
Araştırmayı yapan merkez uyduyla sadece 1 kilometre karelik bir alanda, fırtınasız bir günde ölçüm yapılabildiği için sıcaklığın daha da düştüğü zamanlar olduğunun tahmin edildiğini ifade etti. Bundan önce yapılan en düşük sıcaklık Rus bilim adamları tarafından yine Antarktika kıtasında 1983'te -89 derece olarak ölçülmüştü.
Yerleşimin olduğu bölgeler arasında ise en düşük sıcaklık Rusya'nın Oymyakon köyünde -71 derece olarak kaydedilmişti.
Amazon Nehri Nereden Doğar? Amazon Nehri Hangi Ülkelerden Geçer?
Güney Amerika'da yer alan Amazon Nehri 6.400 km uzunluğu ile dünyanın en
uzun nehirlerinden biridir. Peru'daki And Dağları'ndan kaynağını alarak
Brezilya'dan Atlas Okyanusu'na dökülür.
Amzon Nehri'nin havzasında yer alan ülkeler ise:
Peru,
Kolombiya,
Brezilya,
Bolivya,
Ekvador,
Venezuela'dır.
Amzon Nehri'nin havzasında yer alan ülkeler ise:
Peru,
Kolombiya,
Brezilya,
Bolivya,
Ekvador,
Venezuela'dır.
Fustat Neresidir?
Fustat, Mısır'ın başkenti Kahire'nin eski adıdır. Mısır’ın orta bölgesinde ve Nil’in doğusundadır.
Günümüzde Tarihi İpek Yolu Hangi Ülke Sınırları İçinden Geçmektedir?
Tarihi İpek Yolu günümüzde;
Çin,
Özbekistan,
Afganistan,
İran,
Azerbaycan,
Türkiye
sınırları içerisinde bulunmaktadır.
Çin,
Özbekistan,
Afganistan,
İran,
Azerbaycan,
Türkiye
sınırları içerisinde bulunmaktadır.
9 Aralık 2014 Salı
Tuna Nehri Hangi Ülkelerden Geçer?
Tuna Nehri, Almanya'nın güneyindeki Karaorman Dağlarından doğar ve Donaueschingen'den Karadeniz'e döküldüğü Sulina Limanına kadar uzunluğu 2779 km'dir. Tuna Nehri'nin geçtiği ülkeler ise;
Kara orman
Almanya,
Avusturya,
Slovakya,
Macaristan,
Hırvatistan,
Sırbistan,
Bulgaristan,
Romanya,
Moldova ve
Ukrayna.
6 Aralık 2014 Cumartesi
Cemre Nedir? Cemre Havaya, Toprağa, Suya Ne Zaman Düşer?
Cemre nedir? Cemre havaya, toprağa, suya ne zaman düşer?
Cemre Havaya Nezaman Düşer?
Cemre Suya Nezaman Düşer?
Cemre Toprağa Nezaman Düşer?
Cemre, halk arasında baharın müjdecisi olarak kabul edilir ve Arapça ''ateş halinde'', ''yanmış halde'' veya ''kor'' anlamına gelir ve ısınmayı ifade eder. Cemre, İlkbahar başlangıcında yedişer gün arayla önce havada sonra su ve toprakta oluştuğu sanılan sıcaklık artışıdır.
Cemre Havaya Nezaman Düşer?
Cemre Suya Nezaman Düşer?
Cemre Toprağa Nezaman Düşer?
Cemre, halk arasında baharın müjdecisi olarak kabul edilir ve Arapça ''ateş halinde'', ''yanmış halde'' veya ''kor'' anlamına gelir ve ısınmayı ifade eder. Cemre, İlkbahar başlangıcında yedişer gün arayla önce havada sonra su ve toprakta oluştuğu sanılan sıcaklık artışıdır.
Termik Ekvator Nedir?
Termik Ekvator ortalama olarak ekvator dairesinin 8 enlem derecesi kadar
kuzeyinde bulunur. Termik Ekvator, her meridyenin en sıcak noktalarını
birleştiren teorik bir çizgidir. Dünya'nın en sıcak şeridi olarak kabul
edilir. Termik Ekvator Güneş ışınlarının dik gelmesi durumuna göre yıl
içinde yerini değiştirir. Fakat yeryüzündeki genel sıcaklık dağılışı,
Güney yarımküre denizlerinde soğuk su akıntılarının güçlü olması
nedeniyle, Hint Okyanusu ve Avustralya hariç Termik Ekvator Güney
Yarımküreye hiç inmez.
Termik Ekvator'un; Yer Ekvator'undan sapmalar göstermesi, okyanus akıntıları ve karasalllıkla açılanabilir.
Termik Ekvator'un; Yer Ekvator'undan sapmalar göstermesi, okyanus akıntıları ve karasalllıkla açılanabilir.
Dünya'nın En Büyük Yanardağı Endonezya`da Bulunan Tambora Yanardağı'dır
Dünya`nın en büyük yanardağı,Tambora Yanardağı Endonezya`da bulunmaktadır
Dünya'nın En Yüksekte Yer Alan Şehri - La Paz
La Paz (İspanyolca'da "barış"); bir Güney Amerika ülkesi olan
Bolivya'nın yönetimsel başkentidir. Ülkede yasal başkent Sucre olmasına
karşın, bakanlar kurulu La Paz'da yerleşiktir ve ülke buradan yönetilir.
Kent ek olarak, La Paz bölgesinin de bölgesel başkentidir.
2001 Sayımına göre bir milyon kişinin yaşadığı La Paz kenti, deniz yüzeyinden 3600 metre yükseklikteki Chuquiago koyağında yeralır. Kentin havaalanı, 4082 metredeki El Alto uydu kentinde yeralır.
Kentte ortalama sıcaklıklar kışları 15 santigrad derece, yazları ise 22 derece dolaylarındadır. Yazlar genellikle yağmurlu, kışlar ise görece serin ama güneşli geçer.
Kent, 1548 yılında, Alonso de Mendoza'nun önderliğindeki İspanyollarca, Chuquiago adlı yerli yerleşim yerinde Nuestra Señora de La Paz ("Barışın kutsanmış Meryem Anası") adıyla kurulmuştur. Adındaki "barış" sözcüğü, önceki bir ayaklanmadan sonra barışın sağlanmış olmasındandır. 1825'de İspanya'dan bağımsızlık için savaşan cumhuriyetçilerin, Ayacucho'da İspanyol ordusunu yenmesinden sonra, kentin adı La Paz de Ayacucho ("Ayacucho Barışı") olarak değiştirilmiştir.
1898'de bakanlar kurulunun kente taşınmasıyla, kent ülkenin gerçek başkenti konumuna geçmiştir.
2001 Sayımına göre bir milyon kişinin yaşadığı La Paz kenti, deniz yüzeyinden 3600 metre yükseklikteki Chuquiago koyağında yeralır. Kentin havaalanı, 4082 metredeki El Alto uydu kentinde yeralır.
Kentte ortalama sıcaklıklar kışları 15 santigrad derece, yazları ise 22 derece dolaylarındadır. Yazlar genellikle yağmurlu, kışlar ise görece serin ama güneşli geçer.
Kent, 1548 yılında, Alonso de Mendoza'nun önderliğindeki İspanyollarca, Chuquiago adlı yerli yerleşim yerinde Nuestra Señora de La Paz ("Barışın kutsanmış Meryem Anası") adıyla kurulmuştur. Adındaki "barış" sözcüğü, önceki bir ayaklanmadan sonra barışın sağlanmış olmasındandır. 1825'de İspanya'dan bağımsızlık için savaşan cumhuriyetçilerin, Ayacucho'da İspanyol ordusunu yenmesinden sonra, kentin adı La Paz de Ayacucho ("Ayacucho Barışı") olarak değiştirilmiştir.
1898'de bakanlar kurulunun kente taşınmasıyla, kent ülkenin gerçek başkenti konumuna geçmiştir.
Kırkikindi Yağmurları Nedir? Nasıl Oluşur? Nerelerde Görülür?
Isınan havanın hafileyip yükselmesi ve her 200 m.de 1C derece
soğumasıyla oluşan yağmur çeşididir. Özellikle anadoluda kırk gün
sürmesi beklenen yağmur çeşitidir. Mayıs sonlarında yani nisan
yağmurlarından sonra başlar ve 40 gün akşamüzeri yağma ihtimali olan
baharın son yağmurlarıdır.
Mayıs ve Haziran aylarında devam eder. Sonrasinda ise yaz gelir.
İç Anadolu gibi karasal iklim bölgelerinde ısınmaların başladığı ilkbaharda yaklaşık 40 gün boyunca her öğleden sonra ısınıp yükselen havanın getirdiği yağışlar bölgenin en yağışlı dönemini teşkil eder.
Çünkü tarım bu yağmurlara göre belirlenir.ve bu yağışlara halk arasında kırkikindi yağışları denir.
Lİteratürdeki adı Konveksiyonel yağıştır ki; En güzel örneği Ekvator'da bir yıl boyunca her ikindi vakti yağan yağmurlardır.
Mayıs ve Haziran aylarında devam eder. Sonrasinda ise yaz gelir.
İç Anadolu gibi karasal iklim bölgelerinde ısınmaların başladığı ilkbaharda yaklaşık 40 gün boyunca her öğleden sonra ısınıp yükselen havanın getirdiği yağışlar bölgenin en yağışlı dönemini teşkil eder.
Çünkü tarım bu yağmurlara göre belirlenir.ve bu yağışlara halk arasında kırkikindi yağışları denir.
Lİteratürdeki adı Konveksiyonel yağıştır ki; En güzel örneği Ekvator'da bir yıl boyunca her ikindi vakti yağan yağmurlardır.
Dünya Kendi Ekseni Etrafında Nasıl Döner?
Gezegenlerin kendi etraflarında dönmesini sağlayan şey her bir gezegenin
kendine ait manyetik alanıdır. Ancak bu manyetik alan kendi ekseni
etrafında dönebilmesi için tek başına bir işe yaramaz. Dönüşün
sağlanabilmesi için kendisinden daha güçlü bir manyetik alana ihtiyaç
vardır. Bu manyetik alanda Güneş’in manyetik alanıdır. Merkür, Venüs,
Dünya ve Mars gezegenlerinin manyetik alanları zayıftır. O yüzden kendi
etraflarındaki dönüş hızları düşüktür. Jüpiter, Satürn, Uranüs ve
Neptün’ün manyetik alanları güçlüdür. O yüzden kendi etraflarındaki
dönüş hızları yüksektir.
Manyetik alanı olmayan veya üzerlerinde manyetik alan oluşumu sağlayabilecek maddeler içermeyen kütleler kendi etraflarında dönüş sağlayamazlar. Milyonlarca yıldan beri kendi ekseni etrafında dönmeye devam eden Dünyamız, Güneş’in manyetik alanı ve sahip olduğu kendi manyetik alanı sayesinde hız kaybetmeden bu dönüşü sürdürecektir.
Manyetik alanı olmayan veya üzerlerinde manyetik alan oluşumu sağlayabilecek maddeler içermeyen kütleler kendi etraflarında dönüş sağlayamazlar. Milyonlarca yıldan beri kendi ekseni etrafında dönmeye devam eden Dünyamız, Güneş’in manyetik alanı ve sahip olduğu kendi manyetik alanı sayesinde hız kaybetmeden bu dönüşü sürdürecektir.
Ay'ın Kokusu Nasıldır?
Anlaşıldığı kadarıyla Ay barut gibi kokar. Ay’da yalnızca on iki kişi
yürüdü ve bunlardan hiç biri özel uzay giysileri nedeniyle Ay’ı
koklayamadı. Ancak Ay yüzeyinden kabine döndüklerinde yanlarında bu
tozlardan bol miktarda sürüklüyorlardı. Astronotlar Ay’daki toprağın
kara benzediğini, barut gibi koktuğunu ve tadının çok kötü olmadığını
söylediler. Bu toprak büyük ölçüde, Ay’ın yüzeyine çarpan göktaşlarının
yol açtığı silikon dioksitten meydana gelmektedir; bunun yanısıra demir,
kalsiyum ve magnezyum gibi mineraller de içerir.
Evren Ne Renktir?
Resmi olarak bej rengindedir. 2002 yılında, Johns Hopkins
Üniversitesi’nden Amerikalı bilimciler, Avustralya Kırmızıya Kayan
Galaksileri İnceleme Kurumu’nun topladığı 200,000 galaksi ışığını
inceledikten sonra evrenin soluk yeşil renkte olduğu sonucuna vardılar.
Ancak birkaç hafta, hesaplamalarında bir hata yaptıklarını ve evrenin
aslında daha çok köstebek derisi renginin kasvetli bir tonu olduğunu
itiraf etmek durumunda kaldıla.
Yağmur Yağdıktan Sonra Neden Toprak Kokar?
Yağmur sonrası hissedilen güzel kokuların bir kaynağı, toprakta yaşayan
Actinomycetes grubu içinde yer alan bazı bakterilerdir. Toprakta yaşayan
en küçük canlılardan olan bu bakteriler, en çok nemli ve karanlık
ortamlarda gelişirler. Çevre koşullarının gelişmeleri için uygun
olmadığı kurak dönemlerdeyse “spor” adı verilen özel yapılar üretirler.
Sporlanma, bazı bakterilerin kendilerini olumsuz koşullarda korumalarını
sağlayan bir özelliğidir. Yağmurdan sonra duyduğumuz kokunun nedeni de
bu sporlardır. Daha önce oluşmuş bu sporların kokusunu hava kuruyken
duyamayız; ancak yağmur yağdığında duyabiliriz. Çünkü yağmur damlaları
yere düştüğünde, toprakta önceden birikmiş bir miktar yağmur suyunun da
yardımıyla sporların havaya fırlamasına neden olur. Yağmur nedeniyle
havada çoğalan nem, bu sporların kokusunun burnumuza kadar ulaşmasına
neden olur. Yani aslında kokunun kaynağı toprak değil, toprakta yaşayan
bu bakterilerdir.
Buzullar Erirse, Deniz Ne Kadar Yükselir?
Küresel ısınma hakkında hepimiz bir şeyler duyuyoruz. Son 100
yıl içinde dünyanın sıcaklığının yaklaşık yarım derece arttığı
görülüyor. Bu rakam çok fazlaymış gibi görünmeyebilir, ancak bu kadarlık
bir ısı artışı bile gezegenimizi etkiliyor.
HowStuffWorks isimli internet sitesinde yer alan haberde, Amerikan Çevre Koruma Örgütü (EPA)'ya göre, deniz seviyesi son 100 yıl içinde 15-20 santimetre yükseldi.
Daha yüksek sıcaklıklar ise yüzen buz dağlarının erimesine neden olabilir, fakat bu okyanusların yükselmesine yol açmayacak. Buzdağları büyük yüzen buz yığınlarıdır. Yüzmek için buzdağları kendi hacimlerine eşit miktardaki suyun yerini değiştirirler. Denizaltılar da yükselmek ya da suyun içine batmak için bu ağırlık değiştirme prensibini kullanırlar.
Fakat yükselen sıcaklıklar ve buzdağları okyanus seviyesindeki artışta küçük bir rol oynayabilir. Buzdağları çok büyük buzul parçalarından kopan ve okyanusa düşen donmuş buzul yığınlarıdır. Artan sıcaklıklar daha fazla buzdağının güçsüz buzullardan oluşmasına, daha fazla buzul kırılmasına yol açabilir. Okyanusa düşen buzullar artınca da su seviyesi bir miktar yükselebilir.
Artan sıcaklıklar buzdağlarını ve buzulları etkilerse, Kuzey Kutbu buzul başlığı erime tehlikesiyle karşılaşır mı ve okyanuslar yükselir mi? Bu gerçekleşebilir, ancak hiç kimse bunun ne zaman olacağını bilmiyor.
Güney Kutbu'ndaki Antarktika kıtasındaki buzların kalınlığı ortalama olarak 2 bin 133 metredir. Eğer buradaki tüm buzlar erirse, dünya çapındaki deniz seviyesi yaklaşık olarak 61 metre yükselir. Fakat, Antarktika'daki ortalama hava sıcaklığı -37°C'dir. Bu nedenle erimeyle ilgili fazla bir problem görünmüyor.
Dünyanın diğer ucunda Kuzey Kutbu'nda ise buzlar güneydeki kadar kalın değil. Buzlar Arktik Okyanusu üzerinde yüzüyor. Eğer buzlar erirse, deniz seviyesi bundan etkilenmez.
Grönland'deki buzların erimesi halinde ise su seviyesi 7 metre kadar yükselecek. Çünkü Grönland ekvatora Antarktika'dan daha yakın. Bu nedenle sıcaklık burada daha yüksek ve buzlar erimeye daha yatkın.
Buzulların erimesinin yanında suyun sıcaklığının yükselmesi de bir başka önemli konudur.
1995 yılındaki Uluslararası İklim Değişikliği Paneli'nde deniz seviyesinin 2100 yılına kadar tahmini olarak ne kadar değişeceğine ilişkin bir rapor sunuldu. Buna göre, deniz seviyesi en düşük tahminle 50 santimetre ve en yüksek tahminle ise 95 santimetre yükselecek. Bu artış okyanusların termal genleşmesinden ve buzulların erimesinden kaynaklanacak. Deniz seviyesindeki 50 santimetrelik bir artış da özellikle fırtına zamanlarında kıyıdaki şehirler açısından küçümsenecek bir miktar değil.
Zaman
HowStuffWorks isimli internet sitesinde yer alan haberde, Amerikan Çevre Koruma Örgütü (EPA)'ya göre, deniz seviyesi son 100 yıl içinde 15-20 santimetre yükseldi.
Daha yüksek sıcaklıklar ise yüzen buz dağlarının erimesine neden olabilir, fakat bu okyanusların yükselmesine yol açmayacak. Buzdağları büyük yüzen buz yığınlarıdır. Yüzmek için buzdağları kendi hacimlerine eşit miktardaki suyun yerini değiştirirler. Denizaltılar da yükselmek ya da suyun içine batmak için bu ağırlık değiştirme prensibini kullanırlar.
Fakat yükselen sıcaklıklar ve buzdağları okyanus seviyesindeki artışta küçük bir rol oynayabilir. Buzdağları çok büyük buzul parçalarından kopan ve okyanusa düşen donmuş buzul yığınlarıdır. Artan sıcaklıklar daha fazla buzdağının güçsüz buzullardan oluşmasına, daha fazla buzul kırılmasına yol açabilir. Okyanusa düşen buzullar artınca da su seviyesi bir miktar yükselebilir.
Artan sıcaklıklar buzdağlarını ve buzulları etkilerse, Kuzey Kutbu buzul başlığı erime tehlikesiyle karşılaşır mı ve okyanuslar yükselir mi? Bu gerçekleşebilir, ancak hiç kimse bunun ne zaman olacağını bilmiyor.
Güney Kutbu'ndaki Antarktika kıtasındaki buzların kalınlığı ortalama olarak 2 bin 133 metredir. Eğer buradaki tüm buzlar erirse, dünya çapındaki deniz seviyesi yaklaşık olarak 61 metre yükselir. Fakat, Antarktika'daki ortalama hava sıcaklığı -37°C'dir. Bu nedenle erimeyle ilgili fazla bir problem görünmüyor.
Dünyanın diğer ucunda Kuzey Kutbu'nda ise buzlar güneydeki kadar kalın değil. Buzlar Arktik Okyanusu üzerinde yüzüyor. Eğer buzlar erirse, deniz seviyesi bundan etkilenmez.
Grönland'deki buzların erimesi halinde ise su seviyesi 7 metre kadar yükselecek. Çünkü Grönland ekvatora Antarktika'dan daha yakın. Bu nedenle sıcaklık burada daha yüksek ve buzlar erimeye daha yatkın.
Buzulların erimesinin yanında suyun sıcaklığının yükselmesi de bir başka önemli konudur.
1995 yılındaki Uluslararası İklim Değişikliği Paneli'nde deniz seviyesinin 2100 yılına kadar tahmini olarak ne kadar değişeceğine ilişkin bir rapor sunuldu. Buna göre, deniz seviyesi en düşük tahminle 50 santimetre ve en yüksek tahminle ise 95 santimetre yükselecek. Bu artış okyanusların termal genleşmesinden ve buzulların erimesinden kaynaklanacak. Deniz seviyesindeki 50 santimetrelik bir artış da özellikle fırtına zamanlarında kıyıdaki şehirler açısından küçümsenecek bir miktar değil.
Zaman
Orman Alt Sınırını ve Orman Üst Sınırını Belirleyen Faktörler Nedir?
Ormanların yetişebileceği en üst sınıra Orman Üst Sınırı denir.
Ormanların görülmeye başladığı en alt sınıra ise Orman Alt Sınırı denir.
Orman alt sınırını yağış (nemlilik) belirlerken, orman üst sınırını belirleyen temel faktör sıcaklıktır.
Ormanların görülmeye başladığı en alt sınıra ise Orman Alt Sınırı denir.
Orman alt sınırını yağış (nemlilik) belirlerken, orman üst sınırını belirleyen temel faktör sıcaklıktır.
Türkiye'de Jeotermal Enerjiden Elektrik Üretimi Yapılan Yerler Nerelerdir?
Türkiye'de jeotermal enerjiden elektrik üretimi Denizli (Sarayköy) ve Aydın (Germencikte) üretilmektedir.
Heyelâna Neden Olan Faktörler
Heyelâna neden olan faktörler:
• Eğimin fazla olması(Eğim fazla olduğu zaman toprak daha kolay taşınır.)
• Yağışların fazla olması
• Toprak özellikleri (killi olduğu zaman su ile birlikte şişmeye uğrar.)
• Tabakaların uzanış doğrultusu(Tabakalar eğime paralel ise heyelan daha fazla görülür.)
• Beşeri faktörler(Yol yapım çalışmaları ile yamaç denge profilinin bozulması.)
• Depremler
• Eğimin fazla olması(Eğim fazla olduğu zaman toprak daha kolay taşınır.)
• Yağışların fazla olması
• Toprak özellikleri (killi olduğu zaman su ile birlikte şişmeye uğrar.)
• Tabakaların uzanış doğrultusu(Tabakalar eğime paralel ise heyelan daha fazla görülür.)
• Beşeri faktörler(Yol yapım çalışmaları ile yamaç denge profilinin bozulması.)
• Depremler
Türkiye’de Heyelan Olayının En Fazla Doğu Karadeniz Bölümünde Görülmesinin Nedenleri
Türkiye’de heyelan olayı en fazla Karadeniz Bölgesinde Doğu Karadeniz Bölümünde görülür.
Sebepleri: Yağışın ve eğimin fazla olmasıdır. Ayrıca toprağın killi olmasıdır.Kar erimeleri ile toprağın suya doygun hale geldiği ilkbahar döneminde heyelan olayları artar.
Sebepleri: Yağışın ve eğimin fazla olmasıdır. Ayrıca toprağın killi olmasıdır.Kar erimeleri ile toprağın suya doygun hale geldiği ilkbahar döneminde heyelan olayları artar.
Cisimlerin Gölge Boyu ve Yönüne Bakarak Neleri Öğrenebiliriz?
Cisimlerin gölge boyu ve yönüne bakarak:
- Bulunduğumuz yarım küreyi tespit edebiliriz.
- Yerel saati bulabiliriz.
- Güneş ışınlarının düşme açısını bulabiliriz.
- Yön tayini yapabiliriz.
- Enlem ve boylam derecesini tespit edebiliriz.
- Bulunduğumuz yarım küreyi tespit edebiliriz.
- Yerel saati bulabiliriz.
- Güneş ışınlarının düşme açısını bulabiliriz.
- Yön tayini yapabiliriz.
- Enlem ve boylam derecesini tespit edebiliriz.
Türkiye'ye En Yakın Yunan Adası Hangisidir?
Antalya'nın Kaş ilçesi açıklarında yer alan Meis Adası Türkiye'ye en
yakın Yunan adasıdır. Türkiye kıyılarından 1300 m uzaklıkta
bulunmaktadır.
Türkiye Akarsularında Neden Taşımacılık Yapılmaz
Türkiye Akarsularında Neden Ulaşım Yapılmaz
Rejimlerinin düzensiz olması
Akış hızları ile yatak eğimlerinin çok olması
Denge profiline ulaşmamış olmaları
Rejimlerinin düzensiz olması
Akış hızları ile yatak eğimlerinin çok olması
Denge profiline ulaşmamış olmaları
Türkiye'de Hangi Akarsu Üzerinde Taşımacılık Yapılır?
Türkiye'de Bartın Çayı'nın ağzındaki 7 km'lik bir alanda akarsu taşımacılığı yapılır.
5 Aralık 2014 Cuma
Dünya'nın İç Isısını Kaybetmesi Halinde Ortaya Çıkacak Durumlar
1-Yeryüzünün suları yüzeyden derine doğru donacak
2-Atmosfer gazları önce sıvılaşıp sonra donacak.
3-Litosfer kalınlaşıp levhalar biribirine kaynayacak
4-Tektonik hareket,deprem,volkan,kaplıca olmayacak
5-Dış çekirdek katılaşacak elektrik üretmeyecek
6-Dünyanın manyetik alanı ve kalkanı olmayacak
7-Pusula yön göstermeyecek
8-Aktif Dünya artık olmayacak.
2-Atmosfer gazları önce sıvılaşıp sonra donacak.
3-Litosfer kalınlaşıp levhalar biribirine kaynayacak
4-Tektonik hareket,deprem,volkan,kaplıca olmayacak
5-Dış çekirdek katılaşacak elektrik üretmeyecek
6-Dünyanın manyetik alanı ve kalkanı olmayacak
7-Pusula yön göstermeyecek
8-Aktif Dünya artık olmayacak.
Sahra Çölünde Bulunan Ülkeler
Aşağıdaki ülkelerin tamamı Sahra Çölündedir.
Cezayir
Çad
Mısır
Libya
Fas
Moritanya
Mali
Nijer
Sudan
Tunus
Batı Sahra
Cezayir
Çad
Mısır
Libya
Fas
Moritanya
Mali
Nijer
Sudan
Tunus
Batı Sahra
İl İle Şehir Arasındaki Fark
İl ile şehir kavramları farklıdır. İl idari bir birim, şehir ise ilin
merkezidir. Yani il toprakların tamamına verilen ad, şehir ise ilin
merkezi olan kenttir. Türkiye'de genel olarak illerin ve merkezlerinin
ismi aynıdır. Ancak bazı illerimizin il adları ile il merkezlerinin
adları farklıdır. Hatay, Sakarya, İçel ve Kocaeli illerinin
merkezlerinin ismi farklıdır. Antakya, Adapazarı, Mersin, ve İzmit
şehirlerin ismidir.
Tarlalarda Toprağa Neden Gübre Karıştırılır?
Toprakta yetiştirilen tarım ürünleri toprağın ihtiyacı olan minerallerin
önemli bir kısmını tüketirler. Oysa azot, fosfat, potasyum, magnezyum
ve kükürt gibi mineraller bitkilerin yetişebilmesi için önemli bir
ihtiyaçtır. Çünkü bitkiler besinlerini topraktan alırlar. Bu nedenle
toprağa gübre katılmazsa, toprakta mevcut mineraller tükenir. Böylece
yetiştirilen yeni tarım ürünlerinin verimi azalır.
Akarsular Araziyi Neden Deniz Seviyesine Kadar Aşındırır?
Akarsuların hedefi denize ulaşabilmektir. Arazi deniz seviyesine kadar
aşındırılmadığı sürece eğim olacağından, akarsu belirli bir hızla akar
ve araziyi aşındırır. Oysa yatağını deniz seviyesine (sıfır metre) kadar
aşındıran bir akarsu denge profiline ulaşmış olur ve derine aşındırması
sona erer.
Epifitik Bitki Nedir?
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Bir ağaçta Bromeliaceae, Kosta RikaEpifit (Eski Yunanca: Epi=üzerinde, Phyton=bitki), bazı bitkiler diğer bazı bitkileri sadece konak olarak kullanırlar ve onlara zarar vermeden konum ve destek sağlamak için üzerlerinde büyür ve gelişirler. Toprakta kök yapmazlar. Böyle hayatını devam ettiren bitkilere "epifit" adı verilir. Çok gelişmiş köklere sahip değildirler, kökler sadece bulundukları ortamda tutunmalarını sağlar. Bu bitkiler köklerinde klorofil taşıyan hava kökleri vardır ve bu hava kökleri asimilasyona yardım eder.
Epifitik bitkiler, enerji için fotosentezi kullanır ve havadan veya konaklarının yüzeyinde nemi elde ederler.
Bazı liken türleri, salepgiller (Orchidaceae) familyasının bazı üyeleri bu tip bitkilere örnek olarak verilebilir.
Bir ağaçta Bromeliaceae, Kosta RikaEpifit (Eski Yunanca: Epi=üzerinde, Phyton=bitki), bazı bitkiler diğer bazı bitkileri sadece konak olarak kullanırlar ve onlara zarar vermeden konum ve destek sağlamak için üzerlerinde büyür ve gelişirler. Toprakta kök yapmazlar. Böyle hayatını devam ettiren bitkilere "epifit" adı verilir. Çok gelişmiş köklere sahip değildirler, kökler sadece bulundukları ortamda tutunmalarını sağlar. Bu bitkiler köklerinde klorofil taşıyan hava kökleri vardır ve bu hava kökleri asimilasyona yardım eder.
Epifitik bitkiler, enerji için fotosentezi kullanır ve havadan veya konaklarının yüzeyinde nemi elde ederler.
Bazı liken türleri, salepgiller (Orchidaceae) familyasının bazı üyeleri bu tip bitkilere örnek olarak verilebilir.
Altimetre Nedir? Ne İşe Yarar?
Altimetre, deniz seviyesine göre bir yerin yüksekliğini ölçebilen özel
bir barometredir. Barometreler basıncı mm civa olarak göstermelerine
mukabil; altimetre, yüksekliği doğrudan doğruya metre cinsinden
gösterir. Deniz seviyesinden itibaren yukarıya doğru ortalamada her 10,5
m çıkıldıkça barometre 1 mm civa basıncı kadar düşme gösterir.
Bir dağın eteğindeki basınç ile tepesindeki basınç bir değildir. Tepedeki basınç daha azdır. Altimetre 800 metreyi gösteriyorsa, o yerin yüksekliği deniz seviyesinden itibaren 800 metredir. Havanın nem ve sıcaklığına bağlı olarak atmosfer basıncı % 0.1'den az değiştiğine göre, altimetre ile yükseklik ölçerken yapılabilecek hatanın % 0.1'den az olması beklenir.
Altimetre, bir uçağın deniz yüzeyinden ne kadar yüksekte olduğunu tespit etmek ve göstermek için kullanılan bir alettir. Bu aletler hava basıncının deniz düzeyinden yükseldikçe azalacağı prensibine dayanarak çalışırlar. Ancak uçuş sırasında, değişen meteoroloji şartlarına göre (o yerin sıcaklığı, deniz yüzeyindeki hava basıncına göre) yeniden ayarlanması gerekir. Radar altimetreleri, uçaktan yayılan dalgaların toprağa çarpıp yeniden uçağa dönmesi prensibine göre çalışır. Kör uçuşlar için gerekli olan bu altimetreler her uçağa takılamayacak kadar pahalı bir alettir.
Bir dağın eteğindeki basınç ile tepesindeki basınç bir değildir. Tepedeki basınç daha azdır. Altimetre 800 metreyi gösteriyorsa, o yerin yüksekliği deniz seviyesinden itibaren 800 metredir. Havanın nem ve sıcaklığına bağlı olarak atmosfer basıncı % 0.1'den az değiştiğine göre, altimetre ile yükseklik ölçerken yapılabilecek hatanın % 0.1'den az olması beklenir.
Altimetre, bir uçağın deniz yüzeyinden ne kadar yüksekte olduğunu tespit etmek ve göstermek için kullanılan bir alettir. Bu aletler hava basıncının deniz düzeyinden yükseldikçe azalacağı prensibine dayanarak çalışırlar. Ancak uçuş sırasında, değişen meteoroloji şartlarına göre (o yerin sıcaklığı, deniz yüzeyindeki hava basıncına göre) yeniden ayarlanması gerekir. Radar altimetreleri, uçaktan yayılan dalgaların toprağa çarpıp yeniden uçağa dönmesi prensibine göre çalışır. Kör uçuşlar için gerekli olan bu altimetreler her uçağa takılamayacak kadar pahalı bir alettir.
Ozon Tabakası Nasıl Oluşur? Zararlı Güneş Işınlarını Nasıl Engeller?
Ozon (O3) gazı, oksijen gazının yine oksijen atomları ile girdiği bir
reaksiyon sonucunda oluşur. Bu gaz, yeryüzünden yaklaşık 15 km. yüksekte
bulunan stratosferin önemli bir bileşenidir.
Güneşin düşük dalga boylu ve yüksek dalga boylu mor ötesi (UV) ışınları, biyolojik evrim sürecinde maruz kalınmadığı için, çoğu organizma için oldukça zararlıdır. Biyologlar, canlı organizmaların dünya üzerinde görülmeye başlamasının, ozon tabakasının oluşumunun tamamlanmasıyla birlikte (yaklaşık 600 milyon yıl önce) ortaya çıktığını savunmaktadır. Bu nedenle de, canlılar, güneşin bu dalga boylarındaki ışınlarına evrim süreci boyunca maruz kalmamışlardır. Neyse ki, güneşin bu zararlı ışınlarının bir kısmı atmosferin yüksek tabakalarındaki O2 tarafından, bir kısmı da stratosferde bulunan ozon tabakası tarafından soğurulur.
Kloroflorokarbon (CFC:CloroFloroCarbon) gazları, stratosferde bulunan ozon tabakasının bozunmasında katalizör (hızlandırıcı) görevi görürler. Ozonun doğal olarak oluşma hızı, bozunma hızını dengeleyemez. Bu nedenle de, ozon tabakası incelir ve yoğun CFC birikimi bulunan noktalarda delinir.
Günümüzde dünyamızın çevresini saran bu tabaka, atmosfere salınan zararlı gazlardan dolayı hasar görmüş ve günry kutbu üzerinde (Antraktika) büyük çapta bir delik açılmıştır ve büyümeye devam etmektedir. Bu olayı önlemek için bir dizi önlem alınmıştır. Bizim önlemimiz ise şu an görüntülediğiniz sayfanın koyu renkte olması. Böylece monitörünüzün renkleri üretmek için harcadığı enerjiyi en aza indirdik. Siz de büyümeye engel olmak için üzerinde RoHS Compliant simgesi ve yazısı olan elektronik ürünlerden satın almaya dikkat edin.
Güneşin düşük dalga boylu ve yüksek dalga boylu mor ötesi (UV) ışınları, biyolojik evrim sürecinde maruz kalınmadığı için, çoğu organizma için oldukça zararlıdır. Biyologlar, canlı organizmaların dünya üzerinde görülmeye başlamasının, ozon tabakasının oluşumunun tamamlanmasıyla birlikte (yaklaşık 600 milyon yıl önce) ortaya çıktığını savunmaktadır. Bu nedenle de, canlılar, güneşin bu dalga boylarındaki ışınlarına evrim süreci boyunca maruz kalmamışlardır. Neyse ki, güneşin bu zararlı ışınlarının bir kısmı atmosferin yüksek tabakalarındaki O2 tarafından, bir kısmı da stratosferde bulunan ozon tabakası tarafından soğurulur.
Kloroflorokarbon (CFC:CloroFloroCarbon) gazları, stratosferde bulunan ozon tabakasının bozunmasında katalizör (hızlandırıcı) görevi görürler. Ozonun doğal olarak oluşma hızı, bozunma hızını dengeleyemez. Bu nedenle de, ozon tabakası incelir ve yoğun CFC birikimi bulunan noktalarda delinir.
Günümüzde dünyamızın çevresini saran bu tabaka, atmosfere salınan zararlı gazlardan dolayı hasar görmüş ve günry kutbu üzerinde (Antraktika) büyük çapta bir delik açılmıştır ve büyümeye devam etmektedir. Bu olayı önlemek için bir dizi önlem alınmıştır. Bizim önlemimiz ise şu an görüntülediğiniz sayfanın koyu renkte olması. Böylece monitörünüzün renkleri üretmek için harcadığı enerjiyi en aza indirdik. Siz de büyümeye engel olmak için üzerinde RoHS Compliant simgesi ve yazısı olan elektronik ürünlerden satın almaya dikkat edin.
Oklüzyon Cephesi Nedir?
Farklı özellikte cephelerin birbirine kavuşmasıyla oluşan, karmaşık
cephe. Bu cepheler güçlü ve uzun süreli yağışlarada sebep olur.
Peneplen (Yontukdüz) Nedir?
Yeryüzündeki engebelerin, çok uzun bir dönemde akarsu, rüzgar, buzul
gibi dış etkenlerle aşındırılması sonucunda oluşan, deniz seviyesine
yakın yükseklikteki, hafif dalgalı düz arazi.
Dünya'da Askeri Gücü (Ordusu) Olmayan Ülkeler
Çeşitli
nedenlerden dolayı askeri gücü olmayan 10 ülkeyi sizler için listeledik.
Bu ülkelerin kimisi tarihi yüzünden kimisi de konumu dolayısıyla ordu
bulunmuyor. Fakat hepsinin, saldırıya uğramaları halinde başvuracakları
yedek bir planları bulunuyor. İşte askersiz 10 ülke ve bu ülkelerin
kendilerini savunma yolları...
Solomon Adaları
Kosta Rika
1947'de imzalanan Amerikan Ülkeleri Karşılıklı Yardım Anlaşması sayesinde herhangi bir ülkenin savaş ilan etmesi durumunda, Kosta Rika'yı koruyacak 21 ülke bulunuyor. Bunlar arasında A.B.D, Şili ve Küba da yer alıyor.
Samoa
Samoa'nın Yeni Zelanda ile 1962 yılında imzalanmış bir dostluk anlaşması bulunuyor. Dolayısıyla Samoa'ya yabancı bir saldırı olması durumunda Yeni Zelanda tarafından gerekli askeri yardım yapılacak. Ancak iki ülke de anlaşmayı istediği zaman geri çekme hakkına sahip.
Palau
Ulusal bir askeri güce sahip olmamakla birlikte Palau, siviller için koruma gerekli korumayı sağlamak amacıyla ulusal bir polis gücüne sahip. Ayrıca ülkeye herhangi bir saldırı olduğu takdirde Palau A.B.D tarafından korumaya alınmak zorunda. Bunu zorunlu kılan da 1983 tarihli Serbest Birliktelik Anlaşması...
Andora
Ulusal bir askeri güce sahip olmamakla birlikte Palau, siviller için koruma gerekli korumayı sağlamak amacıyla ulusal bir polis gücüne sahip. Ayrıca ülkeye herhangi bir saldırı olduğu takdirde Palau A.B.D tarafından korumaya alınmak zorunda. Bunu zorunlu kılan da 1983 tarihli Serbest Birliktelik Anlaşması...
Grenada
Grenada'yı gerektiğinde koruyacak belli bir ülke yok. Bölgesel Güvenlik Sistemi nedeniyle ülke Antigua ve Barbuda, Barbados, Dominik, Saint Kitts ve Nevis, Saint Lucia ve Saint Vincent ve Grenadinler'e güvenebilir, fakat bu ülkelerin çoğu yeterli askeri destek verebilecek durumda değil. Öyle gözüküyor ki Grenada'nın kurtarıcısı yine ancak A.B.D olabilir.
Marshall Adaları
Bu ülke A.B.D'nin koruması altında olduğu için, A.B.D Marshall Adaları'nın savunma ve güvenliğinden tümüyle sorumludur.
Liechtenstein
1868 yılında çok masraflı olduğu gerekçesiyle varolan ordusunu fesheden Liechtenstein'ın yalnızca bir polis kuvveti bulunuyor. Onun dışında ülkeyi korumak zorunda olan belli bir ülke bulunmuyor, ancak tehlike halinde İsviçre'den yardım geleceği tahmin ediliyor. İsviçre'nin Liechtenstein'ın savunmasından sorumlu olduğu konusundaki iddia ise iki ülke tarafından da ne doğrulandı ne de reddedildi.
Nauru
Dünyanın en küçük adası olarak bilinen Nauru'nun bırakın bir askeri kuvveti, bir başkenti bile yok. Ancak ülkenin istikrarını sağlamak amacıyla bir polis kuvveti bulunuyor. Nauru ile Avusturalya arasındaki resmi olmayan bir sözleşmeye göre, Avusturalya Nauru'nun temel savunmasını veya askeri ihtiyaçlarını temin etmek zorunda. Gerçekten de 1940'ta Alman saldırısına uğrayan Nauru'nın yardımına Avusturalya Donanması koşmuştu.
Vatikan
Dünyanın en küçük ülkesi olan Vatikan'ın eskiden ülkeyi, ve en önemlisi, Papa'yı korumak için askeri grupları bulunuyordu. Ancak 1970 yılında Papa IV. Paul bu grupları feshetti. Bugünse Vatikan'ın askeri gücüne en iyi örnek "Papanın İsviçreli Muhafızları" denilen birliktir. Bu grup, hem Papa'yı hem de Vatikan Sarayı'nı koruyor. Vatikan, Roma şehrinin içinde yer aldığı için ülkenin güvenliği de doğal olarak İtalya'nın sorumluluğu altında bulunuyor.
Kaynak: mynet.com
Solomon Adaları
Kosta Rika
1947'de imzalanan Amerikan Ülkeleri Karşılıklı Yardım Anlaşması sayesinde herhangi bir ülkenin savaş ilan etmesi durumunda, Kosta Rika'yı koruyacak 21 ülke bulunuyor. Bunlar arasında A.B.D, Şili ve Küba da yer alıyor.
Samoa
Samoa'nın Yeni Zelanda ile 1962 yılında imzalanmış bir dostluk anlaşması bulunuyor. Dolayısıyla Samoa'ya yabancı bir saldırı olması durumunda Yeni Zelanda tarafından gerekli askeri yardım yapılacak. Ancak iki ülke de anlaşmayı istediği zaman geri çekme hakkına sahip.
Palau
Ulusal bir askeri güce sahip olmamakla birlikte Palau, siviller için koruma gerekli korumayı sağlamak amacıyla ulusal bir polis gücüne sahip. Ayrıca ülkeye herhangi bir saldırı olduğu takdirde Palau A.B.D tarafından korumaya alınmak zorunda. Bunu zorunlu kılan da 1983 tarihli Serbest Birliktelik Anlaşması...
Andora
Ulusal bir askeri güce sahip olmamakla birlikte Palau, siviller için koruma gerekli korumayı sağlamak amacıyla ulusal bir polis gücüne sahip. Ayrıca ülkeye herhangi bir saldırı olduğu takdirde Palau A.B.D tarafından korumaya alınmak zorunda. Bunu zorunlu kılan da 1983 tarihli Serbest Birliktelik Anlaşması...
Grenada
Grenada'yı gerektiğinde koruyacak belli bir ülke yok. Bölgesel Güvenlik Sistemi nedeniyle ülke Antigua ve Barbuda, Barbados, Dominik, Saint Kitts ve Nevis, Saint Lucia ve Saint Vincent ve Grenadinler'e güvenebilir, fakat bu ülkelerin çoğu yeterli askeri destek verebilecek durumda değil. Öyle gözüküyor ki Grenada'nın kurtarıcısı yine ancak A.B.D olabilir.
Marshall Adaları
Bu ülke A.B.D'nin koruması altında olduğu için, A.B.D Marshall Adaları'nın savunma ve güvenliğinden tümüyle sorumludur.
Liechtenstein
1868 yılında çok masraflı olduğu gerekçesiyle varolan ordusunu fesheden Liechtenstein'ın yalnızca bir polis kuvveti bulunuyor. Onun dışında ülkeyi korumak zorunda olan belli bir ülke bulunmuyor, ancak tehlike halinde İsviçre'den yardım geleceği tahmin ediliyor. İsviçre'nin Liechtenstein'ın savunmasından sorumlu olduğu konusundaki iddia ise iki ülke tarafından da ne doğrulandı ne de reddedildi.
Nauru
Dünyanın en küçük adası olarak bilinen Nauru'nun bırakın bir askeri kuvveti, bir başkenti bile yok. Ancak ülkenin istikrarını sağlamak amacıyla bir polis kuvveti bulunuyor. Nauru ile Avusturalya arasındaki resmi olmayan bir sözleşmeye göre, Avusturalya Nauru'nun temel savunmasını veya askeri ihtiyaçlarını temin etmek zorunda. Gerçekten de 1940'ta Alman saldırısına uğrayan Nauru'nın yardımına Avusturalya Donanması koşmuştu.
Vatikan
Dünyanın en küçük ülkesi olan Vatikan'ın eskiden ülkeyi, ve en önemlisi, Papa'yı korumak için askeri grupları bulunuyordu. Ancak 1970 yılında Papa IV. Paul bu grupları feshetti. Bugünse Vatikan'ın askeri gücüne en iyi örnek "Papanın İsviçreli Muhafızları" denilen birliktir. Bu grup, hem Papa'yı hem de Vatikan Sarayı'nı koruyor. Vatikan, Roma şehrinin içinde yer aldığı için ülkenin güvenliği de doğal olarak İtalya'nın sorumluluğu altında bulunuyor.
Kaynak: mynet.com
Radyometrik Tarihleme Yöntemi Nedir?
Radyometrik Tarihleme Yöntemi: Yaş saptama yöntemi. Maddelerin; parçacıkların ya da elektromanyetik ışıma yoluyla kendiliğinden kütle yitirme özelliğine radyoaktiflik
denir. Radyoaktif azalma özelliğinden yararlanarak kayaçların ya da
herhangi bir maddenin yaşını kesin bir biçimde saptama yöntemidir.
Ekstansif Tarım ve İntansif Tarım Nedir?
İntansif Tarım (Modern tarım – İnce tarım – Yoğun tarım)
Modern tarım yöntemleri kullanılarak yapılan tarım faaliyetidir. Doğal koşullara bağımlılık oldukça
düşüktür. Sulama, gübreleme, ilaçlama ve kaliteli tohum gibi uygulamalardan bilimsel yöntemlerle yararlanılır.
Bu nedenle verim çok yüksektir. Tarım alanlarının sınırlı olduğu ülkelerde mevcut alandan en yüksek
verimi almaya dönük olarak daha fazla uygulanmaktadır.
Modern tarımda;
• İklim koşullarının tarımsal faaliyetler üzerindeki etkisi sınırlandırılmıştır.
• Sulama ile yetişebilen sebze ve endüstri bitkileri ekimi önem kazanır.
• Toprak her yıl ekilir. Nadasa bırakılmaz.
• Ürün veriminde dalgalanmalar olmaz.
• Ürün verimi yüksek olur.
• Gübre kullanımı artar.
Ekstansif (İlkel tarım - Kaba tarım – Yaygın tarım)
İlkel yöntemlerle yapılan tarım metodudur. Modern tarım yöntemlerinin uygulanmadığı, geleneksel yöntemlerle yapılan tarım metodudur. Sulama, gübreleme, ilaçlama ve kaliteli tohum gibi
uygulamalar yetersiz olduğundan verim düşüktür. Tarımsal üretim büyük oranda doğal koşullara, iklim
koşullarına bağımlıdır, buna bağlı olarak ekilen tarım alanlarının genişliği değişmediği halde, yağış
miktarındaki değişmelere bağlı olarak üretim miktarlarında yıllara göre büyük dalgalanmalar görülür.
İklim koşulları ile ürün verimi arasında paralellik vardır. Yağışın azaldığı yıllarda verim azalmaktadır. Yurdumuzda uygulanan tarım metodu genelde ekstansif tarım şeklindedir, bu nedenle tarımsal üretimimizde verim düşük, iklim koşullarına bağlı dalgalanmalar fazladır. Tahıl ekim alanları yaygındır.
Bunun temel nedenleri:
• İklim koşullarına kolayca uyum sağlayabilmesi.
• Yetiştirildiği yıl tüketilme zorunluluğunun olmaması.
• Tarımının nispeten kolay olması.
Kaynak: http://www.cografyaegitimi.biz/ekstansif-tarim-ve-intansif-tarim-nedir-t1293.0.html
Modern tarım yöntemleri kullanılarak yapılan tarım faaliyetidir. Doğal koşullara bağımlılık oldukça
düşüktür. Sulama, gübreleme, ilaçlama ve kaliteli tohum gibi uygulamalardan bilimsel yöntemlerle yararlanılır.
Bu nedenle verim çok yüksektir. Tarım alanlarının sınırlı olduğu ülkelerde mevcut alandan en yüksek
verimi almaya dönük olarak daha fazla uygulanmaktadır.
Modern tarımda;
• İklim koşullarının tarımsal faaliyetler üzerindeki etkisi sınırlandırılmıştır.
• Sulama ile yetişebilen sebze ve endüstri bitkileri ekimi önem kazanır.
• Toprak her yıl ekilir. Nadasa bırakılmaz.
• Ürün veriminde dalgalanmalar olmaz.
• Ürün verimi yüksek olur.
• Gübre kullanımı artar.
Ekstansif (İlkel tarım - Kaba tarım – Yaygın tarım)
İlkel yöntemlerle yapılan tarım metodudur. Modern tarım yöntemlerinin uygulanmadığı, geleneksel yöntemlerle yapılan tarım metodudur. Sulama, gübreleme, ilaçlama ve kaliteli tohum gibi
uygulamalar yetersiz olduğundan verim düşüktür. Tarımsal üretim büyük oranda doğal koşullara, iklim
koşullarına bağımlıdır, buna bağlı olarak ekilen tarım alanlarının genişliği değişmediği halde, yağış
miktarındaki değişmelere bağlı olarak üretim miktarlarında yıllara göre büyük dalgalanmalar görülür.
İklim koşulları ile ürün verimi arasında paralellik vardır. Yağışın azaldığı yıllarda verim azalmaktadır. Yurdumuzda uygulanan tarım metodu genelde ekstansif tarım şeklindedir, bu nedenle tarımsal üretimimizde verim düşük, iklim koşullarına bağlı dalgalanmalar fazladır. Tahıl ekim alanları yaygındır.
Bunun temel nedenleri:
• İklim koşullarına kolayca uyum sağlayabilmesi.
• Yetiştirildiği yıl tüketilme zorunluluğunun olmaması.
• Tarımının nispeten kolay olması.
Kaynak: http://www.cografyaegitimi.biz/ekstansif-tarim-ve-intansif-tarim-nedir-t1293.0.html
Şubat Ayı Ne Zaman 29 Çeker?
Bir yıl dörde bölünebiliyorsa artık yıldır, 128’e bölünebiliyorsa artık yıl değildir. Nasıl mı?
Şubat ayı bildiğimiz gibi sadece artık yıllarda 29 çekiyor. 2011, dörde bölünebilen bir rakam olmadığı için artık yıl değil. 2012 bu yıllardan biri, çünkü dörde bölünebiliyor. Genel kural şöyle: Bir yıl, ancak dörde bölünebiliyorsa artık yıldır. Yeni yapılan matematik hesaplamalarıysa kuralın tam da böyle olmadığını söylüyor.
1582’den beri kullanılan artık yıl kuralında işler göründüğünden biraz daha karışık. Evet, dörde bölünebilen yıllar artık yıllar olarak biliniyor ancak 100’e bölünebilen yıllar bu kuralın dışında kalırken 400’e bölünebilen yıllar artık yıl olark kabul ediliyor.
Bu karışıklığı ortadan kaldırmak isteyen bir Britanyalı matematikçi yepyeni bir kural öneriyor. Ancak o kurala geçmeden önce neden artık yıl kuralına ihtiyaç duyduğumuzdan bahsetmek gerekiyor. Dünyamız güneşin etrafındaki bir turu tam olarak 365.2421897 günde tamamlıyor. Şubat ayındaki artık yıl uygulaması işte bu 0.2421897 günlük küsuratı ayarlamak için kullanılıyor.
Kuralın uygulanmaya başladığı tarihten önceki 1582 yılda kural sadece dörde bölünen yılların artık yıl olmasıydı. Bu, her yıl takvimde 11 dakikalık kayma olması anlamına geliyordu. Bu hesaba göre 150 yıl sonra takvimde 1 tam günlük kayma oluşması gerekecekti.
Günümüzdeki kurala göreyse, her geçen yıl takvim ortalama 26 saniye kayıyor. Hesaplamalara göre 4000 yılına gelindiğinde takvimde tam olarak 1 günlük kayma söz konusu olacak. Önceki hesaba göre daha iyi ancak hala mükemmel bir hesaplama olduğu söylenemez.(Üstelik bu hesap güneş yılındaki sapmaları dikkate almıyor.)
Britanyalı matematikçi Adam P Goucher tarafından geliştirilen yeni kural ise çok daha zekice: Bir yıl dörde bölünebiliyorsa artık yıldır; 128’e bölünebiliyorsa artık yıl değildir. Bu kurala göre her yıl takvimde sadece 0.2 saniye kayma oluşuyor. Yani takvimde 1 tam gün kayma yaşanması için yaklaşık olarak 500 milyon yıl geçmesi gerekiyor. Sizce de daha zekice değil mi?
NTVMSNBC
Şubat ayı bildiğimiz gibi sadece artık yıllarda 29 çekiyor. 2011, dörde bölünebilen bir rakam olmadığı için artık yıl değil. 2012 bu yıllardan biri, çünkü dörde bölünebiliyor. Genel kural şöyle: Bir yıl, ancak dörde bölünebiliyorsa artık yıldır. Yeni yapılan matematik hesaplamalarıysa kuralın tam da böyle olmadığını söylüyor.
1582’den beri kullanılan artık yıl kuralında işler göründüğünden biraz daha karışık. Evet, dörde bölünebilen yıllar artık yıllar olarak biliniyor ancak 100’e bölünebilen yıllar bu kuralın dışında kalırken 400’e bölünebilen yıllar artık yıl olark kabul ediliyor.
Bu karışıklığı ortadan kaldırmak isteyen bir Britanyalı matematikçi yepyeni bir kural öneriyor. Ancak o kurala geçmeden önce neden artık yıl kuralına ihtiyaç duyduğumuzdan bahsetmek gerekiyor. Dünyamız güneşin etrafındaki bir turu tam olarak 365.2421897 günde tamamlıyor. Şubat ayındaki artık yıl uygulaması işte bu 0.2421897 günlük küsuratı ayarlamak için kullanılıyor.
Kuralın uygulanmaya başladığı tarihten önceki 1582 yılda kural sadece dörde bölünen yılların artık yıl olmasıydı. Bu, her yıl takvimde 11 dakikalık kayma olması anlamına geliyordu. Bu hesaba göre 150 yıl sonra takvimde 1 tam günlük kayma oluşması gerekecekti.
Günümüzdeki kurala göreyse, her geçen yıl takvim ortalama 26 saniye kayıyor. Hesaplamalara göre 4000 yılına gelindiğinde takvimde tam olarak 1 günlük kayma söz konusu olacak. Önceki hesaba göre daha iyi ancak hala mükemmel bir hesaplama olduğu söylenemez.(Üstelik bu hesap güneş yılındaki sapmaları dikkate almıyor.)
Britanyalı matematikçi Adam P Goucher tarafından geliştirilen yeni kural ise çok daha zekice: Bir yıl dörde bölünebiliyorsa artık yıldır; 128’e bölünebiliyorsa artık yıl değildir. Bu kurala göre her yıl takvimde sadece 0.2 saniye kayma oluşuyor. Yani takvimde 1 tam gün kayma yaşanması için yaklaşık olarak 500 milyon yıl geçmesi gerekiyor. Sizce de daha zekice değil mi?
NTVMSNBC
Plantasyon Tarımı Nedir?
Plantasyon Tarım: Tropikal kuşakta ticari amaçla çok geniş alanlarda bir veya bir kaç çeşit ürün yetiştirmeye dayalı tarım metodudur.
Örneğin: Brezilya'da; çay, kahve ve muz, Seylan (Srilenka)'da; çay , Malezya'da; kauçuk gibi.
Örneğin: Brezilya'da; çay, kahve ve muz, Seylan (Srilenka)'da; çay , Malezya'da; kauçuk gibi.
Fotovoltaik Piller (Güneş Pilleri)
Güneş pilleri (fotovoltaik piller), yüzeylerine gelen güneş ışığını
doğrudan elektrik enerjisine dönüştüren yarıiletken maddelerdir.
Yüzeyleri kare, dikdörtgen, daire şeklinde biçimlendirilen güneş
pillerinin alanları genellikle 100 cm² civarında, kalınlıkları ise
0,2-0,4 mm arasındadır.
Güneş pilleri fotovoltaik ilkeye dayalı olarak çalışırlar, yani üzerlerine ışık düştüğü zaman uçlarında elektrik gerilimi oluşur. Pilin verdiği elektrik enerjisinin kaynağı, yüzeyine gelen güneş enerjisidir.
Güneş enerjisi, güneş pilinin yapısına bağlı olarak % 5 ile % 20 arasında bir verimle elektrik enerjisine çevrilebilir.
Güç çıkışını artırmak amacıyla çok sayıda güneş pili birbirine paralel ya da seri bağlanarak bir yüzey üzerine monte edilir, bu yapıya güneş pili modülü ya da fotovoltaik modül adı verilir. Güç talebine bağlı olarak modüller birbirlerine seri ya da paralel bağlanarak bir kaç Watt'tan megaWatt'lara kadar sistem oluşturulur.
Güneş Pillerinin Yapısı ve Çalışması
Günümüz elektronik ürünlerinde kullanılan transistörler, doğrultucu diyotlar gibi güneş pilleri de, yarı-iletken maddelerden yapılırlar. Yarı-iletken özellik gösteren birçok madde arasında güneş pili yapmak için en elverişli olanlar, silisyum, galyum arsenit, kadmiyum tellür gibi maddelerdir.
Yarı-iletken maddelerin güneş pili olarak kullanılabilmeleri için n ya da p tipi katkılanmaları gereklidir. Katkılama, saf yarıiletken eriyik içerisine istenilen katkı maddelerinin kontrollü olarak eklenmesiyle yapılır. Elde edilen yarı-iletkenin n ya da p tipi olması katkı maddesine bağlıdır. En yaygın güneş pili maddesi olarak kullanılan silisyumdan n tipi silisyum elde etmek için silisyum eriyiğine periyodik cetvelin 5. grubundan bir element, örneğin fosfor eklenir. Silisyum'un dış yörüngesinde 4, fosforun dış yörüngesinde 5 elektron olduğu için, fosforun fazla olan tek elektronu kristal yapıya bir elektron verir. Bu nedenle V. grup elementlerine "verici" ya da "n tipi" katkı maddesi denir.
P tipi silisyum elde etmek için ise, eriyiğe 3. gruptan bir element (alüminyum, indiyum, bor gibi) eklenir. Bu elementlerin son yörüngesinde 3 elektron olduğu için kristalde bir elektron eksikliği oluşur, bu elektron yokluğuna hol ya da boşluk denir ve pozitif yük taşıdığı varsayılır. Bu tür maddelere de "p tipi" ya da "alıcı" katkı maddeleri denir.
P ya da n tipi ana malzemenin içerisine gerekli katkı maddelerinin katılması ile yarıiletken eklemler oluşturulur. N tipi yarıiletkende elektronlar, p tipi yarıiletkende holler çoğunluk taşıyıcısıdır. P ve n tipi yarıiletkenler biraraya gelmeden önce, her iki madde de elektriksel bakımdan nötrdür. Yani p tipinde negatif enerji seviyeleri ile hol sayıları eşit, n tipinde pozitif enerji seviyeleri ile elektron sayıları eşittir. PN eklem oluştuğunda, n tipindeki çoğunluk taşıyıcısı olan elektronlar, p tipine doğru akım oluştururlar. Bu olay her iki tarafta da yük dengesi oluşana kadar devam eder. PN tipi maddenin ara yüzeyinde, yani eklem bölgesinde, P bölgesi tarafında negatif, N bölgesi tarafında pozitif yük birikir. Bu eklem bölgesine "geçiş bölgesi" ya da "yükten arındırılmış bölge" denir. Bu bölgede oluşan elektrik alan "yapısal elektrik alan" olarak adlandırılır. Yarıiletken eklemin güneş pili olarak çalışması için eklem bölgesinde fotovoltaik dönüşümün sağlanması gerekir. Bu dönüşüm iki aşamada olur, ilk olarak, eklem bölgesine ışık düşürülerek elektron-hol çiftleri oluşturulur, ikinci olarak ise, bunlar bölgedeki elektrik alan yardımıyla birbirlerinden ayrılır.
Yarıiletkenler, bir yasak enerji aralığı tarafından ayrılan iki enerji bandından oluşur. Bu bandlar valans bandı ve iletkenlik bandı adını alırlar. Bu yasak enerji aralığına eşit veya daha büyük enerjili bir foton, yarıiletken tarafından soğurulduğu zaman, enerjisini valans banddaki bir elektrona vererek, elektronun iletkenlik bandına çıkmasını sağlar. Böylece, elektron-hol çifti oluşur. Bu olay, pn eklem güneş pilinin ara yüzeyinde meydana gelmiş ise elektron-hol çiftleri buradaki elektrik alan tarafından birbirlerinden ayrılır. Bu şekilde güneş pili, elektronları n bölgesine, holleri de p bölgesine iten bir pompa gibi çalışır. Birbirlerinden ayrılan elektron-hol çiftleri, güneş pilinin uçlarında yararlı bir güç çıkışı oluştururlar. Bu süreç yeniden bir fotonun pil yüzeyine çarpmasıyla aynı şekilde devam eder. Yarıiletkenin iç kısımlarında da, gelen fotonlar tarafından elektron-hol çiftleri oluşturulmaktadır. Fakat gerekli elektrik alan olmadığı için tekrar birleşerek kaybolmaktadırlar.
Güneş pilleri fotovoltaik ilkeye dayalı olarak çalışırlar, yani üzerlerine ışık düştüğü zaman uçlarında elektrik gerilimi oluşur. Pilin verdiği elektrik enerjisinin kaynağı, yüzeyine gelen güneş enerjisidir.
Güneş enerjisi, güneş pilinin yapısına bağlı olarak % 5 ile % 20 arasında bir verimle elektrik enerjisine çevrilebilir.
Güç çıkışını artırmak amacıyla çok sayıda güneş pili birbirine paralel ya da seri bağlanarak bir yüzey üzerine monte edilir, bu yapıya güneş pili modülü ya da fotovoltaik modül adı verilir. Güç talebine bağlı olarak modüller birbirlerine seri ya da paralel bağlanarak bir kaç Watt'tan megaWatt'lara kadar sistem oluşturulur.
Güneş Pillerinin Yapısı ve Çalışması
Günümüz elektronik ürünlerinde kullanılan transistörler, doğrultucu diyotlar gibi güneş pilleri de, yarı-iletken maddelerden yapılırlar. Yarı-iletken özellik gösteren birçok madde arasında güneş pili yapmak için en elverişli olanlar, silisyum, galyum arsenit, kadmiyum tellür gibi maddelerdir.
Yarı-iletken maddelerin güneş pili olarak kullanılabilmeleri için n ya da p tipi katkılanmaları gereklidir. Katkılama, saf yarıiletken eriyik içerisine istenilen katkı maddelerinin kontrollü olarak eklenmesiyle yapılır. Elde edilen yarı-iletkenin n ya da p tipi olması katkı maddesine bağlıdır. En yaygın güneş pili maddesi olarak kullanılan silisyumdan n tipi silisyum elde etmek için silisyum eriyiğine periyodik cetvelin 5. grubundan bir element, örneğin fosfor eklenir. Silisyum'un dış yörüngesinde 4, fosforun dış yörüngesinde 5 elektron olduğu için, fosforun fazla olan tek elektronu kristal yapıya bir elektron verir. Bu nedenle V. grup elementlerine "verici" ya da "n tipi" katkı maddesi denir.
P tipi silisyum elde etmek için ise, eriyiğe 3. gruptan bir element (alüminyum, indiyum, bor gibi) eklenir. Bu elementlerin son yörüngesinde 3 elektron olduğu için kristalde bir elektron eksikliği oluşur, bu elektron yokluğuna hol ya da boşluk denir ve pozitif yük taşıdığı varsayılır. Bu tür maddelere de "p tipi" ya da "alıcı" katkı maddeleri denir.
P ya da n tipi ana malzemenin içerisine gerekli katkı maddelerinin katılması ile yarıiletken eklemler oluşturulur. N tipi yarıiletkende elektronlar, p tipi yarıiletkende holler çoğunluk taşıyıcısıdır. P ve n tipi yarıiletkenler biraraya gelmeden önce, her iki madde de elektriksel bakımdan nötrdür. Yani p tipinde negatif enerji seviyeleri ile hol sayıları eşit, n tipinde pozitif enerji seviyeleri ile elektron sayıları eşittir. PN eklem oluştuğunda, n tipindeki çoğunluk taşıyıcısı olan elektronlar, p tipine doğru akım oluştururlar. Bu olay her iki tarafta da yük dengesi oluşana kadar devam eder. PN tipi maddenin ara yüzeyinde, yani eklem bölgesinde, P bölgesi tarafında negatif, N bölgesi tarafında pozitif yük birikir. Bu eklem bölgesine "geçiş bölgesi" ya da "yükten arındırılmış bölge" denir. Bu bölgede oluşan elektrik alan "yapısal elektrik alan" olarak adlandırılır. Yarıiletken eklemin güneş pili olarak çalışması için eklem bölgesinde fotovoltaik dönüşümün sağlanması gerekir. Bu dönüşüm iki aşamada olur, ilk olarak, eklem bölgesine ışık düşürülerek elektron-hol çiftleri oluşturulur, ikinci olarak ise, bunlar bölgedeki elektrik alan yardımıyla birbirlerinden ayrılır.
Yarıiletkenler, bir yasak enerji aralığı tarafından ayrılan iki enerji bandından oluşur. Bu bandlar valans bandı ve iletkenlik bandı adını alırlar. Bu yasak enerji aralığına eşit veya daha büyük enerjili bir foton, yarıiletken tarafından soğurulduğu zaman, enerjisini valans banddaki bir elektrona vererek, elektronun iletkenlik bandına çıkmasını sağlar. Böylece, elektron-hol çifti oluşur. Bu olay, pn eklem güneş pilinin ara yüzeyinde meydana gelmiş ise elektron-hol çiftleri buradaki elektrik alan tarafından birbirlerinden ayrılır. Bu şekilde güneş pili, elektronları n bölgesine, holleri de p bölgesine iten bir pompa gibi çalışır. Birbirlerinden ayrılan elektron-hol çiftleri, güneş pilinin uçlarında yararlı bir güç çıkışı oluştururlar. Bu süreç yeniden bir fotonun pil yüzeyine çarpmasıyla aynı şekilde devam eder. Yarıiletkenin iç kısımlarında da, gelen fotonlar tarafından elektron-hol çiftleri oluşturulmaktadır. Fakat gerekli elektrik alan olmadığı için tekrar birleşerek kaybolmaktadırlar.
Siyanürle Altın Çıkarma
Siyanürleme yöntemi ile Altın madeni üretilirken diğer madenlerden faklı
olarak işlem gören cevher miktarından daha çok atık oluşur. Siyanürle
altın üretme tekniği dünyada ilk olarak 1867 yılında Amerika’da
kullanılmış bir tekniktir. O dönemlerde pahalı bir yöntem olduğunda
dolayı uzun süre kullanılamamıştır. Ancak 1950’lerde tekrar bu yöntem
kullanılmış ve kullanımı devam etmiştir. Bugün dünyada üretilen altının
büyük çoğunluğu siyanürleme tekniği ile üretilmektedir. Siyanürleme
yönteminde kayaç veya cevher içinde bulunan altın siyanür kompleksi
olarak çözeltiye alınır ve kayaçtan ayrılır.
Siyanür hidrosiyanik asit ve bu asitten türeyen metal tuzlarıdır. Siyanür ve türleri zehirdir. Siyanür ve türleri çeşitli sanayi kollarında kullanılmaktadır. Kimyasal olarak üretilebildiği gibi bitkiler ve hayvanlar tarafından da üretilebilmektedir. Altı ve gümül üretiminde 19.yy’dan beri kullanılan siyanür çevreye zarar vermektedir. Üretim sonucunda ortaya çıkan yoğun atık nedeniyle çevreye ve insan sağlığına zararları tespit edilmiştir. Siyanür yüksek konsantrasyona sahip olduğundan toprağa ve suya geçer ve yok olmaz. Ayrıca havadan, topraktan ve sudan meyve ve sebzelere gerçek insan vücuduna da alınır. Çeşitli hastalıklara hatta ölümlere yol açabilir.
Altın madenciliğinde siyanür kullanımı diğer alanlarda kullanımında daha tehlikeli olabilmektedir. Altın üretimi yapılan işletmeye taşınan siyanürün dökülmesi ve devrilmesi sonucunda pek çok olumsuz olay yaşanır. Siyanürün işleme sırasında borulardan veya çeşitli sızıntılarla sulara karışmasıyla oluşan tehlikeli durumlarda bulunmaktadır. Altın madenlerinde kullanılan siyanürün nehir sularına karışmasıyla nehirdeki canlılar ölmekte, tarlalardaki sulama sularına karışmasıyla da meyve ve sebzelere siyanür karışmakta ve insan sağlığını tehdit etmektedir. Ayrıca altın madeni çıkarılma sırasında kullanılan siyanür havaya karışmaktadır.
Siyanür insan sağlığında ciddi tehdit oluşturmaktadır. Solunması ve vücuda herhangi bir çekile alınması sonucunda zehirlenmeye yol açar. Beyini akciğerler ve kalp üzerinde hızlı bir zehirleme etkisi vardır. İnsanlar üzerinde ölümcül etkileri olan siyanür kullanımı tehlikeli boyutlardadır.
Siyanürle üretim yapan işletmeler siyanür için arıtma tesisleri kurarlar. Bu tesislerde kükürt dioksit ile siyanürü zararlı etkilerinden arıtmaya çalışırlar. Siyanüre hava, su ve kükürt dioksit verilir ve siyanata çevrilir. Ancak bu yöntem pek çok bilim adamına göre siyanürün zararlı etkilerinden arıtmak değil sadece farklı zehirli bileşenlere ayrıştırmaktır.
Günümüzde zararları bilinmesine rağmen siyanür kullanılarak altın aranmakta ve üretimi yapılmaktadır. Dünyadaki altının %82’si siyanürle aranmakta ve üretilmektedir. Bu yöntemin zararları bilinmekte ve çeşitli önlemler alınmaktadır. Ancak bu önlemlerin yeterli olmadığı da yaşanan pek çok olay ile görülmüş ve bilinmektedir.
Siyanür hidrosiyanik asit ve bu asitten türeyen metal tuzlarıdır. Siyanür ve türleri zehirdir. Siyanür ve türleri çeşitli sanayi kollarında kullanılmaktadır. Kimyasal olarak üretilebildiği gibi bitkiler ve hayvanlar tarafından da üretilebilmektedir. Altı ve gümül üretiminde 19.yy’dan beri kullanılan siyanür çevreye zarar vermektedir. Üretim sonucunda ortaya çıkan yoğun atık nedeniyle çevreye ve insan sağlığına zararları tespit edilmiştir. Siyanür yüksek konsantrasyona sahip olduğundan toprağa ve suya geçer ve yok olmaz. Ayrıca havadan, topraktan ve sudan meyve ve sebzelere gerçek insan vücuduna da alınır. Çeşitli hastalıklara hatta ölümlere yol açabilir.
Altın madenciliğinde siyanür kullanımı diğer alanlarda kullanımında daha tehlikeli olabilmektedir. Altın üretimi yapılan işletmeye taşınan siyanürün dökülmesi ve devrilmesi sonucunda pek çok olumsuz olay yaşanır. Siyanürün işleme sırasında borulardan veya çeşitli sızıntılarla sulara karışmasıyla oluşan tehlikeli durumlarda bulunmaktadır. Altın madenlerinde kullanılan siyanürün nehir sularına karışmasıyla nehirdeki canlılar ölmekte, tarlalardaki sulama sularına karışmasıyla da meyve ve sebzelere siyanür karışmakta ve insan sağlığını tehdit etmektedir. Ayrıca altın madeni çıkarılma sırasında kullanılan siyanür havaya karışmaktadır.
Siyanür insan sağlığında ciddi tehdit oluşturmaktadır. Solunması ve vücuda herhangi bir çekile alınması sonucunda zehirlenmeye yol açar. Beyini akciğerler ve kalp üzerinde hızlı bir zehirleme etkisi vardır. İnsanlar üzerinde ölümcül etkileri olan siyanür kullanımı tehlikeli boyutlardadır.
Siyanürle üretim yapan işletmeler siyanür için arıtma tesisleri kurarlar. Bu tesislerde kükürt dioksit ile siyanürü zararlı etkilerinden arıtmaya çalışırlar. Siyanüre hava, su ve kükürt dioksit verilir ve siyanata çevrilir. Ancak bu yöntem pek çok bilim adamına göre siyanürün zararlı etkilerinden arıtmak değil sadece farklı zehirli bileşenlere ayrıştırmaktır.
Günümüzde zararları bilinmesine rağmen siyanür kullanılarak altın aranmakta ve üretimi yapılmaktadır. Dünyadaki altının %82’si siyanürle aranmakta ve üretilmektedir. Bu yöntemin zararları bilinmekte ve çeşitli önlemler alınmaktadır. Ancak bu önlemlerin yeterli olmadığı da yaşanan pek çok olay ile görülmüş ve bilinmektedir.
Kardelen Karda Nasıl Çiçek Açar?
Kardelen'in yüksekliği,10-20 santimetre arasında olup, her taç yaprağının ucunda küçük, yeşil bir nokta vardır. Bu bitkiye, çimenlik yerlerde, akarsu yataklarında ve ormanlarda rastlanır.
Bitkiler Dondan Nasıl Korunur?
Bazı bitkiler, donun etkisiyle ölmeden önce toprağa tohumlarını
bırakırlar. Bazıları ise, yapraklını toprağa yatar şekilde uzatarak,
Daradaki ısıdan faydalanırlar. Menekşe örneğinde olduğu gibi... Mersin
ağacı ve süpürgeotunun üst tarafı ölürken, dipteki gövde canlı kalır ve
baharda filiz sürer. Patates gibi yumrudan büyüyen bitkiler, soğanlı
bitkiler ve köklü bitkiler ise, bu kısımlarını toprağın altında
koruyarak kendilerini bahara saklarlar. Narenciye yetişen bölgelerde,
petrolle çalışan ısıtıcıların ve ağaçlara don çökmesini önlemek amacıyla
hava akımı veren pervanelerin kullanıldığı görülmektedir.
Isırgan Otu Nasıl Yakar?
Bazı ısırgan otları, ellenince, bunların üzerinde bulunan keskin kılları
bırakırlar. Deriye yapışan bu kıllarda bulunan ve formik asit dediğimiz
bir tür yakıcı sıvı, elimizin yanmasına yol açar. Bu sistem, bitkiyi
yenmekten korumayı amaçlar.
Güneş Batarken Neden Kırmızı Görünür?
Güneşin batışında gökyüzünün aldığı sıcak ve parlak kırmızılık ,en usta
ressamların bile fırçalarıyla canlandırmayacakları güzellikte bir
görünümdür. Bazen bu görünüme dalar,"güneş ne kadar kırmızı" deriz.
Gerçekte güneşin kırmızı renk almadığı hiçbir şekilde değişmediği herkes tarafından bilinir.Sadece günün belirli bir zamanında bu görünüşü alır. Aynı anda binlerce kilometre ötede batıdan güneşe bakan kimseler, onu hiç de bizim gördüğümüz gibi "kırmızı" görmezler.Güneşin batışından esinlenerek şairlerin yaptığı "bakır bir tepsi" ,"ateşten bir küre ", "kocaman,ateş rengi bir çiçek" gibi benzetmeler onlar için söz konusu değildir.Güneş batışını renklendiren, güneş ışığının atmosferimizde aldığı mesafeden başka bir şey değildir.Güneş alçaldıkça,ışıklarının atmosferde aldığı mesafe daha artar.
Burada sırası gelmişken, güneş ışığının bir renk dizisi karışımı olduğunu özellikle belirtelim. Normal olarak, bu renkler karışımı ışık gözümüze beyazmış gibi gelir. Fakat atmosferde hava, toz, su buharı ve başka maddelerin molekülleri vardır. Güneş ışığı bu moleküllerden geçerken, zerrecikler değişik renkleri yayarlar,dağıtırlar. Yeryüzünün atmosferi, moru, maviyi ve yeşili,kırmızı ve sarı renklere oranla daha çok dağıtır. Dolayısıyla,güneş alçaldıkça ışıkları daha kırmızı ve sarı karışımı bir renk alır.
Işığın bu şekilde dağılıp yayılması, gökyüzünün mavi görünmesi de açıklar. Mor ve mavi ışıkların dalga uzunlukları çok kısadır. Atmosfer tarafından,kırmızı ışık dalgalarına oranla 10 kat fazla dağıtılıp yayılır. Yani kırmızı ışınlar atmosferden geçip ulaştığı halde, mavi ışık dalgaları direk olarak gelmez, hava, su ve toz zerrecikleriyle dağılıp yayılırlar.
Gökyüzünü devamlı olarak mavi görmemiş, işte bu olgunun sonucudur.
Kısaca söylemek gerekirse, güneşin batışı esnasında kırmızılaşması diye bir şey söz konusu değildir. Sadece güneş ışıklarıyla ilgili optik bir işlem olmaktadır.Bu işlem sonucu gözümüze ulaşan ışınlar,batarken güneşi kırmızıymış gibi görmemize sebep olur.
Gerçekte güneşin kırmızı renk almadığı hiçbir şekilde değişmediği herkes tarafından bilinir.Sadece günün belirli bir zamanında bu görünüşü alır. Aynı anda binlerce kilometre ötede batıdan güneşe bakan kimseler, onu hiç de bizim gördüğümüz gibi "kırmızı" görmezler.Güneşin batışından esinlenerek şairlerin yaptığı "bakır bir tepsi" ,"ateşten bir küre ", "kocaman,ateş rengi bir çiçek" gibi benzetmeler onlar için söz konusu değildir.Güneş batışını renklendiren, güneş ışığının atmosferimizde aldığı mesafeden başka bir şey değildir.Güneş alçaldıkça,ışıklarının atmosferde aldığı mesafe daha artar.
Burada sırası gelmişken, güneş ışığının bir renk dizisi karışımı olduğunu özellikle belirtelim. Normal olarak, bu renkler karışımı ışık gözümüze beyazmış gibi gelir. Fakat atmosferde hava, toz, su buharı ve başka maddelerin molekülleri vardır. Güneş ışığı bu moleküllerden geçerken, zerrecikler değişik renkleri yayarlar,dağıtırlar. Yeryüzünün atmosferi, moru, maviyi ve yeşili,kırmızı ve sarı renklere oranla daha çok dağıtır. Dolayısıyla,güneş alçaldıkça ışıkları daha kırmızı ve sarı karışımı bir renk alır.
Işığın bu şekilde dağılıp yayılması, gökyüzünün mavi görünmesi de açıklar. Mor ve mavi ışıkların dalga uzunlukları çok kısadır. Atmosfer tarafından,kırmızı ışık dalgalarına oranla 10 kat fazla dağıtılıp yayılır. Yani kırmızı ışınlar atmosferden geçip ulaştığı halde, mavi ışık dalgaları direk olarak gelmez, hava, su ve toz zerrecikleriyle dağılıp yayılırlar.
Gökyüzünü devamlı olarak mavi görmemiş, işte bu olgunun sonucudur.
Kısaca söylemek gerekirse, güneşin batışı esnasında kırmızılaşması diye bir şey söz konusu değildir. Sadece güneş ışıklarıyla ilgili optik bir işlem olmaktadır.Bu işlem sonucu gözümüze ulaşan ışınlar,batarken güneşi kırmızıymış gibi görmemize sebep olur.
Şattülarap Neresidir?
Şattülarap, Güneydoğu Irak’ta, Dicle ve Fırat Irmaklarının Al Kurna’da
birleşmesiyle oluşan geniş, derin ve boğaz şeklinde ırmak. Basra’dan
geçtikten sonra 15 km kadar doğuda, körfeze döküldüğü yere kadar Irak-
İran sınırında akar. İran’ın Abadan ve Hurremşehr limanlarından geçer ve
Güney İran’dan inen Karun Irmağı’nı alır. Uzunluğu 200 km kadardır.
turkcebilgi.com
turkcebilgi.com
Başlangıç Meridyeni Nasıl Seçilmiştir?
Başlangıç meridyeni seçilmeden önce her ülkenin harita yapımcıları
başlangıç boylamı olarak kendi ulusal gözlemevinden geçen meridyeni esas
alıyorlardı ABD’liler Washington, Fransızlar Paris, İngilizler
Greenwich gibi… Ancak coğrafi keşifler ve harita yapımcılığı konularında
İngilizler önde olduklarından birçok ülkenin gemicileri İngiliz
haritaları kullanıyordu. Bu nedenle 1884 yılında Greenwich diğer
ülkelerce de başlangıç meridyeni kabul edilmiştir. Greenwich’in
başlangıç meridyeni seçilmesinin diğer bir nedeni de 0° meridyeni ile
tam bir çember oluşturan 180° meridyeninin dünyada tarih değişikliğine
yol açmasıdır. Greenwich başlangıç kabul edildiğinde 180° meridyeni
Büyük Okyanusun tam ortasından geçtiğinden birkaç küçük ada ülkesi
dışında tarih değişikliğine yol açmaz.
Lodos Rüzgarı Niçin Soba Zehirlenmelerine Neden Olur?
Rüzgârın esebilmesi için iki yer arasında basınç farkının, diğer bir
ifadeyle sıcaklık farkının olması gerekir. Kış mevsiminde sobanın sıcak
havası ve dumanı daha soğuk olan dış ortama doğru hızla yükselir. Bu
nedenle bacanın çekişinde bir sorun yaşanmaz. Ancak lodoslu havalarda
soba bacaları iyi çekmediğinden sık, sık gaz zehirlenmeleri yaşanır.
Lodos güneybatı sektörden estiği için genellikle sıcak eser ve estiği
ortamın sıcaklığını artırır. Bu ise dış ortam ile sobanın bacasından
çıkan hava arasındaki sıcaklık farkını düşürür. Dolayısıyla soba
bacasının çekiş gücü azalır. İçeriye yayılan karbonmonoksit gazından
dolayı zehirlenmeler yaşanır.
Dünya'nın Döndüğünü Neden Hissetmeyiz?
Dünya Ekvator’da saatte 1670, Türkiye’de ise 800 kilometre hızla
dönmektedir. Buna rağmen dünyanın döndüğü hissedilmez. Çünkü bizler de
dünyayla birlikte büyük bir hızla hareket etmekteyiz. Birlikte
döndüğümüzden dünyanın döndüğünü hissedemeyiz. Bu durum gözlerimizi
kapadığımızda, sabit bir hızla giden bir uçak veya arabadaki hızı
hissetmemeye benzer. Ayrıca dünya ile birlikte yaptığımız yolculukta
hareketler sabit hızda olup, mesafelerin uzun olması nedeniyle
yörüngeler düzmüş gibi algılanır. Bu da hızın hissedilmemesinde bir
etkendir.
Sıcaklık Terselmesi (İnversiyon ) Nedir?
Normalde yeryüzünden yükseklere çıkıldıkça, sıcaklık her 200 metrede 1°C
azalır. Ancak bazı durumlarda yerden yükseldikçe sıcaklık azalmaz,
tersine artar. İşte bu olaya sıcaklık terselmesi ( inversiyon ) denir.
Sıcaklık terselmesi daha çok soğuk kış mevsiminde görülür. Yeryüzünün
karla örtülü olduğu, durgun ve bulutsuz kış gecelerinde yerden yansıma
çok olduğundan yeryüzü çok soğur. Oysa yerden yüksek olan katmanlarda,
soğuma bu kadar hızlı gerçekleşmediğinden, bu katmanlar yeryüzüne oranla
sıcak kalır. Bu nedenle yukarı çıkıldıkça hava soğuyacağı yerde,
belirli bir yükseltiye kadar ısınır.
Ortofoto Harita Nedir?
Üzerine harita kenar bilgileri, gridler, eş yükseklik eğrileri, yer ve
mevki isimleri ve benzeri kartografik bilgilerin eklendiği ortofoto
görüntülere verilen isim.
Resimlerdeki eğiklik etkileri ve yükseklik farklarından (rölyef kayma) ileri gelen hataların giderilmesi ile elde edilen ortofoto görüntüler üzerine eş yükseklik eğrileri, yükseklik bilgileri, harita kenar bilgileri de eklenmek suretiyle elde edilen, ortofoto görüntü parçacıklarının birleştirilmesiyle standart veya rastgele ölçeklerde üretilen foto haritadır. Ortofoto haritaların üretiminde, özel kartografik işlemler olarak fotografik kenar zenginleştirmesi, renk ayrımı ya da bunların bir kombinasyonu gibi birleşik işlemler de uygulanabilir.
Resimlerdeki eğiklik etkileri ve yükseklik farklarından (rölyef kayma) ileri gelen hataların giderilmesi ile elde edilen ortofoto görüntüler üzerine eş yükseklik eğrileri, yükseklik bilgileri, harita kenar bilgileri de eklenmek suretiyle elde edilen, ortofoto görüntü parçacıklarının birleştirilmesiyle standart veya rastgele ölçeklerde üretilen foto haritadır. Ortofoto haritaların üretiminde, özel kartografik işlemler olarak fotografik kenar zenginleştirmesi, renk ayrımı ya da bunların bir kombinasyonu gibi birleşik işlemler de uygulanabilir.
Uzayda Yön Var mıdır?
Dünya’da yönümüzü, yeryüzüne göre tanımlıyoruz. Kuzey, güney, batı ya da
doğu derken, Dünya’nın kutuplarını ya da Güneş’in doğup battığı yönleri
kendimize kaynak olarak alıyoruz. Uzayda da yönleri
tanımlayabilirsiniz. Dünya’da olduğu gibi, uzayda da yön kavramı
görelidir. Eğer Dünya’dan uzaktaysanız, başka bir gökcismine ya da tüm
bir gökadaya göre yönleri tanımlayabilirsiniz. Seçtiğiniz kaynağa göre,
aşağı, yukarı, sağ ya da sol kavramlarını kullanabilirsiniz. Zaten bu
kavramlar, Dünya’da kişiden kişiye göre bile değişir. Farklı yönlere
bakıyorsanız, arkadaşınızın sağı ya da solu, sizinkilerden tümüyle
farklı olabilir.
Magnetik Fırtınalar Nasıl Oluşur? - Etkileri Nedir?
Her on bir buçuk yılda bir Güneş'in etkinliği yükselir: içten gelen
püskürmeler sonucunda uzaya elektrikli tanecikler fışkırır ve bunların
bir kısmı atmosfere gelir. O zaman Dünya bir mıknatıs gibi davranır:
kutuplar ışık saçan göktaşlarını çeker ve bunlar kutuplarda kutup
kızıllığı denen olayları meydana getirir 3u taneciklerin gelişi üç-dört
gün süreyle Yer'in magnetizmasını değiştirecek magnetik fırtınalara yol
açar. Pusulaların ibresi şaşkına döner; radyo dalgaları karışır ve
bozulur.
baktabul.com
baktabul.com
Yıldızlar Neden Titrer?
Geceleri gökyüzünde gördüğümüz yıldızların birçoğu bizim güneşimizden de
büyüktürler ama o kadar uzaktadırlar ki, ancak birer nokta olarak
gözükürler. Gezegenlerin yıldızlardan farkları, güneş sistemimiz içinde
bizimle beraber güneşin etrafında dönüyor olmalarıdır. Bu nedenle çok
uzak olan yıldızlar gökyüzünde 'sabit' dururken, gezegenler sürekli yer
değiştirirler. Bu gezegenler güneşe yakınlık sırası ile Merkür, Venüs,
dünyamız. Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün ve Plüto'dur. Güneş
sistemimizde bile mesafeler o kadar büyüktür ki. dünyamıza 8 dakikada
gelen güneş ışığı, Neptün'e ancak 4 saatte ulaşır. Zaten güneş
sistemimizde bulunmalarına rağmen Neptün ve Plüto teleskop kullanmadan
dünyamızdan görülemezler. Güneş Neptün'e o kadar uzaktır ki, bu
gezegenden bakıldığında görünümü parlak bir yıldızdan farksızdır. Güneş
ışıklarının dünyamıza gelmek için 8 dakikada aldığı bu yolu, saatte 1000
kilometre hızla giden modern bir jet uçağı ancak 17 yıl civarında
gidebilirdi. Güneş sistemimizin dışındaki mesafeler ise inanılmaz.
Örneğin, andromeda galaksisinin ışığı dünyaya 2.2 milyon yılda
ulaşmaktadır. Yani biz bu galaksiyi bu kadar yıl evvelki hali ile
görüyoruz.Aysız berrak bir gecede gökyüzünde gözle görülebilen yıldız
sayısı 7000'dir. Küçük bir teleskopla 25 milyon yıldız görülebilir. Ama
örneğin ABD'deki Mount Palomar gözlem evindeki teleskopla tüm gökyüzü
taranabilse 2 milyar yıldız görülebilir. Halbuki sadece Samanyolu
galaksisinde 100 milyar yıldız olduğu tahmin edilmektedir. Yıldızların
göz kırpıyormuş gibi ışıklarının kırpışmasının sebebi, çok uzaktan
geliyor olmaları ve atmosferimizdir. Yeryüzünde nispeten ılınan hava
devamlı olarak yükselme meylindedir. Bu durum gece de devam eder.
Yıldızların zayıf ışıkları bu yükselen hava dalgası içinde kırılırlar.
Bazen gözümüze tam olarak ulaşamazlar, yani kesik kesik gelirler. Bu
evimizdeki sıcak radyatörün veya bir ateşin ya da yazın çok sıcak
yolların üzerindeki yükselen havanın arkasındaki şekillerin görüntüsünü
dalgalandırmasına benzer. Gerçi görülebilir gezegenlerden gelen ışıklar
da yükselen hava dalgaları ile kırılır ama onların ışıkları daha güçlü
olduklarından gözümüze ulaşmada kesinti olmaz ve göz kırpmazlar.
Kuru Buz Nedir? Nerelerde Kullanılır?
Kuru buz, donmuş karbondioksittir. Bir blok kuru buzun
yüzey ısısı -78.5 C° dir. Kuru buz aynı zamanda o güzel uçunum
özelliğine de sahiptir.Yani kuru buz eridiğinde sıvı haline gelmek
yerine doğrudan karbon diyoksit gazına dönüşür. Süper-soğuk oluşu ve
uçunurluk özelliği nedeniyle dondurma amaçlı işlerde kuru buza talep
oldukça yüksektir. Örneğin, ülkenin bir ucundan diğer ucuna donmuş bir
madde yollamak istiyorsanız, en iyi yolu kuru buza sararak yollamaktır.
Gideceği yere donmuş olarak varacak, ayrıca normal buzda olduğu gibi
erimiş buz suyu pisliği de olmayacaktır. Kuru buzu tutmak gerektiğinde
kalın eldiven giyilmesi önerilir, çünkü doğrudan elinize aldığınızda
buzun süper soğuk yüzeyi cildinize zarar verecektir. Aynı nedenden ötürü
kuru buz hiçbir zaman yenmez yutulmaz.
Kuru buzla ilgili bir başka önemli uyarı ise, kuru buz bulundurulan yerin iyi havalandırılmasıdır. Karbon diyoksit havadan ağır olduğu için, uçunan kuru buz iyi havalandırılmamış, araba gibi küçük ve girintisi çıkıntısı bol mekanlarda karbon diyoksit olarak yoğunlaşıp kalacaktır. Normalde havanın % 78'i nitrojen, %21'i oksijen ve sadece % 0.035'i karbon diyoksittir. Havadaki karbon diyoksit oranı % 5'in üzerine çıktığında toksik hale gelir. Kuru buz özellikle kapalı arabalarda taşınırken çok dikkatli olunmalıdır.
Kuru buzla ilgili bir başka önemli uyarı ise, kuru buz bulundurulan yerin iyi havalandırılmasıdır. Karbon diyoksit havadan ağır olduğu için, uçunan kuru buz iyi havalandırılmamış, araba gibi küçük ve girintisi çıkıntısı bol mekanlarda karbon diyoksit olarak yoğunlaşıp kalacaktır. Normalde havanın % 78'i nitrojen, %21'i oksijen ve sadece % 0.035'i karbon diyoksittir. Havadaki karbon diyoksit oranı % 5'in üzerine çıktığında toksik hale gelir. Kuru buz özellikle kapalı arabalarda taşınırken çok dikkatli olunmalıdır.
Organik Tarım Nedir?
Organik Tarım; üretimde kimyasal girdi kullanmadan üretimden tüketime
kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimidir.
Organik tarımın amacı; toprak ve su kaynakları ile havayı kirletmeden
çevre bitki hayvan ve insan sağlığını korumaktır. Organik tarımın
geçmişi 20.yüzyıla dayanmaktadır. Zira çevre bil**** ve ozon
tabakasındaki incelme ve dünya geleceğinin tehlikeye girmesi gibi
konular gündeme gelmiştir.
Önceleri çok çeşitli yöntemler ve teoriler geliştirilmiş hatta bu yöntemlere astrolojik boyutlar katılarak ay ve yıldızların etkisini de üretime katan ekoller ortaya çıkmıştır. Tüm bu ekoller incelendiğinde görülen temel öğe; ekolojik dengenin korunarak bitkisel ve hayvansal üretimin birlikte aile işletmeciliği şeklinde yapılması dolayısıyla üretimden tüketime kısa devrelerin kurularak kendi kendine yeterliliğin sağlanmasıdır.
Bu özelliği nedeni ile 1. ve 2. Dünya savaşları arasında popüler olan organik tarım 1950 yılından sonra Amerika Birleşik Devletleri'nin Marshall yardımı ile önemini yitirmiş sağlanan ekonomik katkılar ve aşırı desteklemeler sonucu entansif tarım süratle yayılmış makineleşme kimyasal ilaç ve gübreler ile kimyasal katkı maddeleri kullanılmaya başlanılmıştır. 60’lı yılların sonunda Avrupa Topluluğu'nun uyguladığı tarımsal destekleme politikaları 1970 de pestisitlerin ve kimyasal gübrenin keşfi de bu gelişmeye katkıda bulunmuştur.
Ancak "Yeşil Devrim" olarak adlandırılan bu tarımsal üretim artışının dünyadaki açlık sorununa bir çözüm getirmediğini aksine doğal dengeyi ve insan sağlığını süratle bozduğunu gören kişi ve gruplar bu konuda araştırmalara başlamışlardır. Bu araştırmaların sonucunda bilim çevreleri ve sivil toplum örgütlerinin baskısıyla 1979 yılından itibaren DDT grubu pestisitlerin kullanımı A.B.D.'den başlayarak tüm dünyada yasaklanmıştır. Bu durumda organik tarım tekrar gündeme gelmiş 1980 yılından sonrada tüketicilerin baskısıyla aile işletmeciliği şeklinden çıkarak ticari bir boyut kazanmıştır. ABD'de 0-2 yaş grubu çocuk mamalarının imalinde organik ürünlerin kullanılmasını zorunlu tutan yasanın da bu ticari boyuta katkısını belirtmek gerekir.
Organik ürünler ticarete konu olunca beraberinde kontrol ve sertifikasyona ilişkin yasal düzenlemeler gündeme gelmiştir. Avrupa'da önceleri her ülke kendine göre bazı düzenlemeler yapmış daha sonra 24 Haziran 1991 tarihinde Avrupa Topluluğu içinde organik tarım faaliyetlerini düzenleyen 2092/91 sayılı yönetmelik yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Ülkemizde organik tarım faaliyetleri 1986 yılında Avrupa'daki gelişmelerden farklı şekilde ithalatçı firmaların istekleri doğrultusunda ihracata yönelik olarak başlamıştır. Önceleri ithalatçı ülkelerin bu konudaki mevzuatına uygun olarak yapılan üretim ve ihracata 1991 yılından sonra Avrupa Topluluğunun yukarıda adı geçen Yönetmeliği doğrultusunda devam edilmiştir. Daha sonra 2092/ 91 sayılı yönetmeliğin 14 Ocak 1992 tarihinde yayımlanan 94 /92 sayılı ekinde; Avrupa Topluluğuna organik ürün ihraç edecek ülkelerin uymak zorunda olduğu hususlar ayrıntıları ile belirtilmiş ve ülkelerin kendi mevzuatlarını uygulamaya koymaları ve bu mevzuatın da dahil olduğu çeşitli teknik ve idari konuları içeren bir dosya ile Avrupa Topluluğuna başvurmaları zorunluluğu getirilmiştir.
Avrupa Topluluğu'ndaki bu gelişmelere uyum sağlamak üzere Tarım ve Köyişleri Bakanlığı çeşitli kurum ve kuruluşların işbirliği ile Yönetmelik hazırlama çalışmalarına başlamış ve "Bitkisel ve Hayvansal Ürünlerin Ekolojik Metotlarla Üretilmesine İlişkin Yönetmelik" 24.12. 1994 tarihli ve 22145 sayılı Resmi Gazete' de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetmeliğin bazı maddelerinde uygulamada rastlanılan aksaklıkları gidermek ve organik tarım faaliyetleri sırasında yapılacak kusur ve hatalara karşı uygulanacak yaptırımların da yönetmelikte yer alması için 29.06.1995 tarihli ve 22328 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelik ile değişiklik yapılmıştır. Daha sonra 11.07.2002 tarihli ve 24812 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” yürürlüğe girmiştir. Organik ürünlerin üretimi tüketimi ve denetlenmesine dair kanun tasarısı Hükümetin acil eylem planı içerisinde yer almış ve 5262 sayılı “Organik Tarım Kanunu” 03.12.2004 tarihli ve 25659 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu Kanuna gereğince hazırlanan “Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” 10.06. 2005 tarihli ve 25841 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Organik Tarım Kanun ve Yönetmelik esaslarına göre üretilen bitkisel ve hayvansal tüm ürünler organik olarak değerlendirilir ve Yönetmelikte ayrıntıları verilen etiket ve özel organik tarım logosu ile pazarlanır.
"Avrupa Topluluğuna Organik Ürün İhraç Eden 3.Ülkeler" listesinde yer almak üzere de gerekli bilgileri içeren bir "Teknik Dosya" hazırlanarak öngörülen süre içinde Dışişleri Bakanlığı kanalıyla resmi başvuru yapılmıştır.
Önceleri çok çeşitli yöntemler ve teoriler geliştirilmiş hatta bu yöntemlere astrolojik boyutlar katılarak ay ve yıldızların etkisini de üretime katan ekoller ortaya çıkmıştır. Tüm bu ekoller incelendiğinde görülen temel öğe; ekolojik dengenin korunarak bitkisel ve hayvansal üretimin birlikte aile işletmeciliği şeklinde yapılması dolayısıyla üretimden tüketime kısa devrelerin kurularak kendi kendine yeterliliğin sağlanmasıdır.
Bu özelliği nedeni ile 1. ve 2. Dünya savaşları arasında popüler olan organik tarım 1950 yılından sonra Amerika Birleşik Devletleri'nin Marshall yardımı ile önemini yitirmiş sağlanan ekonomik katkılar ve aşırı desteklemeler sonucu entansif tarım süratle yayılmış makineleşme kimyasal ilaç ve gübreler ile kimyasal katkı maddeleri kullanılmaya başlanılmıştır. 60’lı yılların sonunda Avrupa Topluluğu'nun uyguladığı tarımsal destekleme politikaları 1970 de pestisitlerin ve kimyasal gübrenin keşfi de bu gelişmeye katkıda bulunmuştur.
Ancak "Yeşil Devrim" olarak adlandırılan bu tarımsal üretim artışının dünyadaki açlık sorununa bir çözüm getirmediğini aksine doğal dengeyi ve insan sağlığını süratle bozduğunu gören kişi ve gruplar bu konuda araştırmalara başlamışlardır. Bu araştırmaların sonucunda bilim çevreleri ve sivil toplum örgütlerinin baskısıyla 1979 yılından itibaren DDT grubu pestisitlerin kullanımı A.B.D.'den başlayarak tüm dünyada yasaklanmıştır. Bu durumda organik tarım tekrar gündeme gelmiş 1980 yılından sonrada tüketicilerin baskısıyla aile işletmeciliği şeklinden çıkarak ticari bir boyut kazanmıştır. ABD'de 0-2 yaş grubu çocuk mamalarının imalinde organik ürünlerin kullanılmasını zorunlu tutan yasanın da bu ticari boyuta katkısını belirtmek gerekir.
Organik ürünler ticarete konu olunca beraberinde kontrol ve sertifikasyona ilişkin yasal düzenlemeler gündeme gelmiştir. Avrupa'da önceleri her ülke kendine göre bazı düzenlemeler yapmış daha sonra 24 Haziran 1991 tarihinde Avrupa Topluluğu içinde organik tarım faaliyetlerini düzenleyen 2092/91 sayılı yönetmelik yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Ülkemizde organik tarım faaliyetleri 1986 yılında Avrupa'daki gelişmelerden farklı şekilde ithalatçı firmaların istekleri doğrultusunda ihracata yönelik olarak başlamıştır. Önceleri ithalatçı ülkelerin bu konudaki mevzuatına uygun olarak yapılan üretim ve ihracata 1991 yılından sonra Avrupa Topluluğunun yukarıda adı geçen Yönetmeliği doğrultusunda devam edilmiştir. Daha sonra 2092/ 91 sayılı yönetmeliğin 14 Ocak 1992 tarihinde yayımlanan 94 /92 sayılı ekinde; Avrupa Topluluğuna organik ürün ihraç edecek ülkelerin uymak zorunda olduğu hususlar ayrıntıları ile belirtilmiş ve ülkelerin kendi mevzuatlarını uygulamaya koymaları ve bu mevzuatın da dahil olduğu çeşitli teknik ve idari konuları içeren bir dosya ile Avrupa Topluluğuna başvurmaları zorunluluğu getirilmiştir.
Avrupa Topluluğu'ndaki bu gelişmelere uyum sağlamak üzere Tarım ve Köyişleri Bakanlığı çeşitli kurum ve kuruluşların işbirliği ile Yönetmelik hazırlama çalışmalarına başlamış ve "Bitkisel ve Hayvansal Ürünlerin Ekolojik Metotlarla Üretilmesine İlişkin Yönetmelik" 24.12. 1994 tarihli ve 22145 sayılı Resmi Gazete' de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetmeliğin bazı maddelerinde uygulamada rastlanılan aksaklıkları gidermek ve organik tarım faaliyetleri sırasında yapılacak kusur ve hatalara karşı uygulanacak yaptırımların da yönetmelikte yer alması için 29.06.1995 tarihli ve 22328 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelik ile değişiklik yapılmıştır. Daha sonra 11.07.2002 tarihli ve 24812 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” yürürlüğe girmiştir. Organik ürünlerin üretimi tüketimi ve denetlenmesine dair kanun tasarısı Hükümetin acil eylem planı içerisinde yer almış ve 5262 sayılı “Organik Tarım Kanunu” 03.12.2004 tarihli ve 25659 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu Kanuna gereğince hazırlanan “Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” 10.06. 2005 tarihli ve 25841 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Organik Tarım Kanun ve Yönetmelik esaslarına göre üretilen bitkisel ve hayvansal tüm ürünler organik olarak değerlendirilir ve Yönetmelikte ayrıntıları verilen etiket ve özel organik tarım logosu ile pazarlanır.
"Avrupa Topluluğuna Organik Ürün İhraç Eden 3.Ülkeler" listesinde yer almak üzere de gerekli bilgileri içeren bir "Teknik Dosya" hazırlanarak öngörülen süre içinde Dışişleri Bakanlığı kanalıyla resmi başvuru yapılmıştır.
Türkiye'deki Şehir İsimleri Nereden Geliyor?
ADANA
Adana' yı kimlerin nasıl kurdukları konusunda elde kesin bilgiler yoktur. Ancak, Bizans' lı Etien' in ilettiği bir söylenceye göre, Uranus' un oğulları Adanos ve Saros, Tarsus' la savaşarak burayı ele geçirmişler. Bunlardan Adanos kente ( Adana ) Saros'ta ırmağa (Seyhan) adını vermiş.
ADIYAMAN
Adıyaman ilk zamanlarda, Piran Köyü'nün yerine kuruluydu ve Perre adını taşıyordu. Daha sonra Emeviler, buraya bir kale yaptırdı. Kent de Mansur'un Kalesi anlamına gelen ''Hısn Mansur'' adıyla anılmaya başlandı. Kent, 1. Selim zamanında alınınca Türkler, buraya Adıyaman demeye başladılar.
AFYONKARAHİSAR
Afyon türkülerinde sık sık “Hisar” sözcüğü geçer. “Hisarın bedenleri çevirin gidenleri” Bu hisar sözcüğünün Afyon türkülerinde sık sık yinelenmesi nedensiz değildir. Eski adı Akroenos olan şehri Selçuklular uzun süren bir kuşatmadan sonra ele geçirdiler. “Hisar” kuşatma anlamına gelir. Acılarla elde edilen yere “Karahisar” dediler ve orada, kara taşlardan bir kale kurdular. Onaltıncı yüzyılda bölgede afyon yetiştirilmeye başlayınca, Karahisar’ın başına bir de Afyon eklendi ve şehir “Afyonkarahisar” adını aldı.
AĞRI
İsmi sınırları içindeki “Ararat” dağından alır. Çok eski çağlarda yeryüzü korkunç bir su baskınınına uğradı.(Nuh Tufanı) Nuh peygamber bütün canılardan bir çifti alarak bir gemiye bindirdi. Gemi Cudi (İslam kaynaklarına göre) (Hristiyan kaynaklarına göre de Ararat – Ağrı) dağına kondu. Ararat, önce aran sonra da Ağrı adını aldı.
AKSARAY
Selçuklu Sultanı İzzettin Kılıçarslan, şehirde cami, medrese, kümbetler ve büyük ve beyaz bir saray yaptırdı. Şelir “Aksaray” adını işte bu beyaz saraydan aldı.
AMASYA
Amasya şehrini tarihçi Strabon’a göre Amazon karalı Amasis kurdu ve ona Amasis kenti anlamına gelen “Amasesia” ismini verdi.
ANKARA
İslam kaynaklarında Ankara’nın adı Enguru olarak geçer. Kimilerine göre Ankara sözü Farsça “Üzüm” anlamına gelen Engür’den, ya da Yunanca’da Koruk anlamına gelen”Aguirada’dan türemiştir. Bazılarına Hint-Avrupa dillerindeki “Eğmek” anlamına gelen Ank ya da Sankskritçe de; “Kıvrıntı”, anlamına gelen ankaba’dan veya Latince’den çengel anlamına gelen uncus’dan türediği ileri sürülmektedir. Frig dilinde Ank “engebeli, karışık arazi anlamına gelir.” Şehrin diğer isimleri; Ankyra, Ankura, Ankuria, Angur, Engürlü, Engürüye, Angare, Angera, Ancora, Ancora ve son olarak Ankara şeklini almıştır.
ANTALYA
MÖ ll.ci yüzyılda Bergama karalı Attalos ll tarafından kuruldu. Şehir önceleri ismini kurucusundan aldı ve Attaleia adıyla anıldı. Daha sonra bu isim Adalia, Antalia ve en son Antalya şekline dönüştü.
ARDAHAN
Ardahan'ın isim babası ise Gürcülerdir. Ardahan adı Gürcüce Ardana’dan gelmektedir.
ARTVİN
Kıldiyet Dağı'nın dik yamaçları üzerine İskitler tarafından kuruldu. Yaygın bir inanışa göre Artvin adı, kenti kuran İskit hükümdarının adından gelir. Sözcük, önceleri Artvani, sonrada Artvini biçiminde söylenmiş, zamanla Artvin'e dönüşmüştür.
AYDIN
İlk olarak Argoslar tarafından kuruldu. Anadolu beylerinden Aydınoğlu Mehmet bey’den aldı. Aydın, Mehmet beyin babasının ismidir.
BALIKESİR
Şehrin adının eski hisar anlamına gelen Paleokastio’dan türediği sanılmaktadır. Halk arasında dolaşan bir söylentiye göre de balı çok anlamına gelir. Çünkü Kesir Arapça’da çok anlamına gelmektedir,
BARTIN
"Parthenia"dan Bartın'a dönüşen adın kaynağı "Parthenios"dur. Bartın ırmağının antik çağdaki adı olan Parthenios; Yunan mitolojisinde, Okenaus'un çocuklarından birisi ve "Sular Tanrısı"dır. "Sular ilahı veya Muhteşem akan su" anlamlarına gelir. Bir başka anlamı da "Genç Bakire veya Genç Kızlar için koro türküleri"... "Genç Bakire" ise, tanrıça Athena'nın bir sıfatı.
BATMAN
Batman ismi Orta Çağdan beri kullanılan gelmiş ve Batman Çayı ile bütünleşen bir isim olarak karşımıza çıkmıştır.
BAYBURT
Eldeki kaynaklara göre kasabanın ortaçağdaki adı “Paypert” ya da “Pepert” idi. Bayburt adı buradan gelmektedir.
BİLECİK
Bizanslılar döneminde burada Bilekoma adlı bir kale vardı. Osman bey burayı alınca bu adı Bilecik olarak adını verdi.
BİNGÖL
Buradaki bir çok göllerden dolayı bu isim kendisine verildi.
BİTLİS
Kimi tarihçilere göre, “Bageş” ya da “Pagiş” sözcüklerinden türemiştir. Kimilerine göre de Büyük İskender’in komutanı “Lis” ya da “Badlis” burada bir kale kurmuş. Bitlis sözcüğü bu komutanın isminden kaynaklanıyormuş.
BOLU
Önceleri Bithynion Romalılar döneminde ise Claudiopolis adı verildi. Türkler burayı alınca Claudiopolis sözcüğünü kısaltıp sadece polis dediler. Daha sonra bu da halk dilinde değişerek Bolu oldu.
BURDUR
Eski adı Askaniya’dır. İsmini yanında kurulmuş olduğu Burdur gölünden alır.
BURSA
Eski çağlardaki Bitinya bölgesinin başkentidir. Buraya kurucusu Bitinya kralı Prusias’ın adı verildi. (MÖ:ll.yüzyıl)
ÇANAKKALE
Marmara ve Ege denizlerini birleştiren Boğaz’daki şehir ve kasabaların en büyüğü ve il merkezidir. Boğazın doğu kıyısında ve en dar yerinde kurulmuştur. Burada denizini şekli tıpkı bir çanağı andırır. Bugünkü ismini buradan alır.
ÇANKIRI
İlkçağda “Gangra” kalesinin eteğinde kuruldu. İsmini Gangra kalesinden alan Çankırı’ya yakın zamana kadar Çangırı ve Çenğiri deniliyordu.
ÇORUM
Rivayete göre Çoğurum kelimesinden türetilmiştir. Bu da bölgede zamanında Rumların çoğunluğu oluşturmasından kaynaklanmaktadır.
DENİZLİ
Deniz-ili kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur. İl eski Türkçe’de ülke, memleket anlamına gelir. Yani deniz memleketi denilir.Bir diğer rivayete göre de kelimenin aslı domuz-ili'dir. Bu da bölgede domuz çokluğundan kaynaklanmaktadır.
DİYARBAKIR
Bakır ülkesi anlamına gelmektedir. Bu ismin kaynağı Diyar-ı Bekir’dir. Bekir’in memleketi anlamına gelir. Bunun nedeni de Bekir b. Va’il adlı Arap göçebe boyunun buraya yrleşmiş olmasından kaynaklanır. Diyarbakır’ın eski adı Amid veya Amed’dir. Gelen veya bizim anlamına gelir. Dede Korkut kitabında Amid’e Hamid de denilmiştir.
DÜZCE
Adının nereden geldiği konusunda her hangi bir kayda rastlanmamıştır.
EDİRNE
Romalılar döneminde imparator Hadrianus tarafından kurulduğu için şehir “Hadrianopolis” dını alır. Hadrianus’un şehri anlamına gelen bu sözcük, sonradan değşimlere uğrayarak Edirne halini aldı.
ELAZIĞ
1834 yılında Mezra denilen yerde kuruldu.1862 yılında buraya o sıradaki padişah Abdülaziz’in onuruna “Mamuretülaziz” adı verildi. Bu ismi uzun bulan halk onu Elaziz olarak kısalttı. 1937 yılında Elazığ’a çevrildi.
ERZİNCAN
Erzincan ovasından adını alır. Ezirgan diye halk tarafından söylenir. Buranın eski adı Eriza’dır.
ERZURUM
Ardı Rum kelimesinden gelir. Yani Rum toprağı demektir. Diğer bir rivayete göre de Selçuklular buraya Erzen-Rum demişlerdir. Erzen darı demektir. Şehir o zamanlar bir tahıl ambarı olarak kullanılmıştır.
ESKİŞEHİR
Eski adı Doylaion’dur. 1080 yılında Türkler burayı ele geçirdi. 1175 yılında burasını Bizans geri aldı. Kılıçarslan bu şehri daha sonra geri alınca, ona “Bizim eski Şehrimiz” anlamına gelen Eski Şehir adını verdi.
GAZİANTEP
Şehrin eski adı Ayıntab’dır. Kelime anlamı, pınarın gözü demektir. Halk bunu Antep olarak değiştirmiştir. Halk Kurtuluş savaşında Fransızlara karşı başarılı bir savaş verince 6 Şubat 1921’de çıkartılan bir yasayla Gazi ünvanı verildi.
GİRESUN
Şehrin nerede kurulduğu ve kimler tarafından iskan edildiği konusu tartışmalıdır. Bu tereddüt M.Ö. 350 yıllarına ait kaynaklarda da yer almaktadır. Coğrafyacı Strabon, Farnakia dediği şehrin; bugünkü Giresun kentinin olduğu yerde kurulduğu üzerinde durmuştur. Romalı idareci Arrien Farnakia'nın eski adının Kerasus olduğunu belirtmiş ve buranın Sinoplular tarafından kurulduğunu yazmıştır.
GÜMÜŞHANE
Burada daha önceleri gümüş madenleri olduğundan, bu şehre Gümüşhane denilmiştir.
HAKKARİ
Hakkâri kelimesi Kürtçe' den dilimize geçmiştir. Bu rivâyete göre kelimenin özü "Kar-in" olup "Her" önekini almıştır. Kürtçe' de "Kar-in", "-ebilmek" manasına gelip, insanın güç yetirebilme durumunu anlatır. Dolayısıyla "Hakkâri" kelimesi "hep güçlü, hep edebilen" anlamı vardır.
HATAY
Avrupalılar Çin'in kuzeyine "Hıtay" derlerdi (Rusçada "Kitay"). "Hıtaylar" ismini taşıyan yarı göçebe Türk kabileleri 10. yüzyılda Mançurya'yı ve Çin'in kuzeyini işgal etmişler ve burasının ismi "Hıtay" kalmıştı.Atatürk "Hıtaylar"ın Anadolu'ya da gelmiş olduklarına inanıyordu. "40 asırlık Türk yurdu" saydığı Antakya'ya Hatay ismini bu yüzden vermişti.
IĞDIR
Iğdır''ın adı; 24 Oğuz boyundan 21’ncisi sayılan İç-Oğuzlar-Üç-Ok kolunun ve Oğuz Han''ın altı oğlundan biri olan Cengiz Alp''in en büyük oğlu olan "Iğdır Beğ" den gelmektedir. Bu boyun ilk başbuğu Iğdır Beğ''dir. Iğdır''ın kelime olarak manası "iyi, büyük, yiğit başkan, ünlü ve sahip" gibi anlamlara, Yazıcıoğlu ve Resid-Üd-Din''e göre ise "iyi, ulu, bahadır" manalarına gelmektedir.
ISPARTA
Büyük İskender Kral olduktan sonra (M.Ö. 356 - 323) Anadolu'nun Batısı Yunan egemenliği altına geçti. İskender öldükten sonra bile, daha 36 yıl bu bölge Atina'ya bağımlı kaldı.Bu yıllarda Mora yarımadasında yaşamakta olan Ispartalılarla, Atina Yunanlıları, Anadolu'nun Batısına göç etmeye başladılar. Mora Yarımadası Ispartalılarından büyükçe bir topluluk geldi; Isparta Kenti'ne yerleşti. Kente de kendi ülkelerinin Isparta adını verdiler.
İSTANBUL
MÖ. 658 yılında Megara kralı Byzas tarafından kurulduğundan bu şehre kurucusundan dolayı Bizantion adı verilmiştir. Roma imparatoro Marcus Avrelius döneminde imparatorun manevi babasının adıyla “Antion” olarak anıldı. Bizans İmparatoru Konstantin bu şehri yeniden kurunca buraya kendi adını verdi. Şehre “Konstantin veya Konstanpolis” adı verildi. Araplar “Kostantiniye, Romalılar Konstantinopolis” demişlerdir. Daha sonra bu ismin kısaltılmış şekli olan “Stin-polis” deyimi kullanıldı. İşte İstanbul bu “Stin-Polis” şehrinden türetildi. Türkler burayı alınca Müslüman şehir anlamında “İslambol” adını verdiler. Fakat daha sonra İstanbul olarak değiştirildi.
İZMİR
Şehrin asıl adı “Smyrna”dır. İzmir kelimesi smyrna’nın halk arasındaki kullanış şeklidir. Homeros destanlarında bu kent ismini Kıbrıs Kralı Kinyras’ın kızı Smyra’dan alır ve tanrıça Artemis İzmirli’dir. Kimi kaynaklara göre de, İzmir şehrini ilk kuran Hititler değil, Amazonlar’dır. (Hititler de buraya Navlühun adını vermişlerdir.
KAHRAMANMARAŞ
Asıl adı Markasi’dir. Halk dilinde Maraş olarak değişmiştir. Kurtuluş savaşında Fransızlara karşı şehirlerini kahramanca savunduklarından meclis tarafından ll Şubat 1922’de kahraman ünvanı verildi.
KARABÜK
Karabük bir Cumhuriyet şehridir. Safranbolu ilçesinin bir köyü olan Öğlebeli'nin 13 hanelik mahallesi olan Karabük, 1935 yılında Ankara-Zonguldak demiryolunun açılmasıyla bugünkü istasyonun olduğu yere bir ad verilmesi gerektiğinde 13 hanelik Karabük mahallesi istasyonu adı verilmiştir.
KARAMAN
İlk ismi Laranda’dır. Selçuklu ve Osmanlılarda ki ismi Larende idi. Karamanoğullarının başkenti olduğundan buraya daha sonra Karaman adı verildi.
KARS
MÖ: 130-127 yılında buraya yerleşen Karsak oymağından dolayı şehre kars adı verilmiştir. Kars kelimesinin anlamı ise deve ya da koyun yününden yapılan elbise veya şal kuşağı anlamına gelir.
KASTAMONU
Şehrin eski adı “Tumana”dır. Buraya daha sonra Gas-Gas isimli bir kavim yerleşti. İşte Kastamonu Gas ve Tuman’ın birleşmesinden meydana gelmiştir.
KAYSERİ
Romalılar Mazaka adlı şehri alınca buraya Kaysarea adını verdiler. Yani İmparator şehri anlamına gelir. Daha sonra Kayseri olarak halk arasında yayıldı
KIRIKKALE
Kırıkköyü ile kentin merkezinde bulunan Kaletepe'nin kısaltılarak birleştirilmesinden ortaya çıktığı söylenir. Bu ismin halk tarafından yakıştırıldığı kanaati yaygın olmakla beraber bölgenin ismi Osmanlı arşiv belgelerinde "Kırıkkal" şeklinde geçmektedir. Akıncıların hücum ettiğini duyan bizans kale komutanı, bütün barut dolu fıçıları mağlubiyete düştüklerinde havaya uçurulmasını emreder, nitekim düşündüğü gibide olur ve fıçılarla birlikte herşey yerle bir olur.şehrin ismi Şehitlerin kahramanlıklarını ve kimliklerini ifade etmektedir.
KIRKLARELİ
Kırklareli ismi, toprakları bünyemize katan 40 savaşçıdan gelir, diğer adları deliler veya akıncılar olarak bilinen bu savaşçılar kaleyi ele geçirirler fakat, buradan kurtulamayacağını önceden bilen bizanslıların toplu intaharı ile onlarda bu topraklarda hayatını kaybeder.
KIRŞEHİR
Kır ve Şehir kelimesinin birleşmesinden oluşmuştur.
KİLİS
Kilis adı Yukarı Mezopotamya da Pellada Cyrrhus denen bir kent ile aynı adı taşıdığı ve Osmanlı kaynaklarında Kilis kalesi olarak geçtiği görülmektedir. Bu sözcüğün okunuşu “Kiris” olup “Kilis” sözcüğüne fonetiği bakımından büyük benzerlik göstermektedir. Grant Dictionier’de Cyrrhus’u “Kiris” anlamı da “Efendi” olarak yazmaktadır. Büyük olasılıkla 8. yy. da bölgeye gelen Türkmenler tarafından Kiris, Kilis diye söylenmiş ve bugünkü yeri Kilis olarak isimlendirilmiştir.
KOCAELİ
Orhan gazi döneminde bu bölgeyi feth eden Akçakoca isimli komutandan dolayı buraya Kocaeli denildi.
KONYA
İsa’dan önce 47-50 ve 53 yıllarında Hıristiyan azizlerinden St. Paul burayı ziyaret etti ve şehir önemli bir dinsel merkez olarak gelişti. Bu nedenle Hıristiyanlar ona, “İsa’nın tasviri” anlamına gelen “ikonyum” adını verdiler. Abbasiler burayı alınca “Kuniye’ye” çevirdiler. Türkler bu ismi Konya olarak değiştirdi.
KÜTAHYA
Frigler buraya “Katyasiyum veya Katiation” adını vermişlerdir. Daha sonra yöre halkı buraya Kütahya demiştir.
MALATYA
Hititler döneminde buranın adı “Meliddu”dur. Halk tarafından Malatya olarak değişmiştir.
MANİSA
Yunanca Magnesya’dan gelmiştir. Türkler burayı alınca Manisa olarak şehrin ismini değiştirdiler.
MARDİN
Mardin adı Süryanice’de Marde’den geldiği rivayet edilir. Romalılar “Maride” Araplar ise “Mardin” adını vermişlerdir. Diğer bir rivayet göre ise Kürtçedeki Mer-din yani erkek, yiğit –görmek kelimesinden geldiği söylenmiştir.
MERSİN
Mersin'e Mersin denilmesinin sebebi şimdiki Mersin Şehrinin yakınlarında eskiden MERSİNLİ adında bir aşiret varmış. Bu aşiret Türkistan’dan gelen aşiretlerdenmiş. MERSİN adı ile Anadolu'da daha yedi, sekiz tane köy vardır ki, MERSİN adı bu Mersin adındaki Türk Oymağının adına göre konmuştur.
MUĞLA
Eski adı “Mobolla”’dır. Türkler buraya daha sonra Muğla demişlerdir.
MUŞ
Bir rivayete göre süryanice’deki suyu bol anlamına glene Muşa’dan diğer bir rivayete göre ise Şehrin kurucusu “Muşet’den gelmiştir
NEVŞEHİR
Onsekizinci yüzyıla kadar şehir bir köydü ve adı “Muşkara” idi. Daha sonra Nevşehirli Damat İbrahim Paşa köyünü geliştirdi ve yeni şehir anlamında Nevşehir adını verdi.
NİĞDE
İlkçağda bölgede Nagdoslular adlı bir kavim yaşadığından bu şehre isimlerini vermişler. Arap kaynakları şehre “Nekide veya Nikde” demişlerdir.
ORDU
Eski adı “Kotyora”dır. Halk tarafından bu isim değişikliğe uğramıştır.
OSMANİYE
Osmaniye’nin adı farklı bir kaynaktan Arapça Otman’dan gelmektedir.
RİZE
Kafkas kökenli bir kelime olduğu sanılmaktadır.
SAKARYA
Adını sınırları içinden geçen Sakarya nehrinden alır.
SAMSUN
Eski adı “Amisos”dur. Samsun ismi bu kelimenin halk arasından değiştirilmesidir.
SİİRT
Siirt adının Keldani aslından geldiği ve şehir anlamına geldiği söylenir. Diğer bir ravayete göre ise Sert kelimesinin bozulmuş şeklidir.
SİNOP
Sinop ismi Sinope isimli bir Yunan Tanrıçasından doğru gelmektedir. Şehrin önceki ismide Sinope dir.
SİVAS
Bu gün kullanılan Sivas isminin kaynağı hakkında ise farklı görüşler bulunmaktadır. Bunların içinden ‘Sebaste’ Sebasteia eski yunancada (Augustus Şehri) ismi, Pontus kralı Polemon’un hanımı Pitodoris tarafından verilmiştir. Romalılar, Pont Krallığını egemenlikleri altına aldıkları zaman şehrin yönetimini Pont Krallığı’nda bırakmışlardı. Pont Kralının hanımı ise, Roma Kralı Augustus’un sevgisini kazanmak ve ona bir şükran ve sadakat ifadesi olmak üzere Yunanca’da Ogüst şehri anlamına gelen “Sebaste” adını verdiği sanılmaktadır. Sebaste’nin zamanla “Sivas”a dönüştüğü ileri sürülmektedir. Yine diğer bir görüş de, bugün “Sivas” olarak kullanılan ismin “Sipas”tan geldiğidir. Şehrin ilk kurulduğu dönemlerde, bugünkü şehrin merkezinin bulunduğu yerde büyük çınar ağaçlarının altında üç adet su gözesi (Kaynağı) bulunmaktadır. Bu gözelerden bir tanesi “Allah’a Şükür”ü ikincisi “ana ve babaya saygı”yı, üçüncüsü de “Küçüklere sevgi”yi temsil eder. Bu bölgede yaşayan insanlar, zamanla bu özelliklerini koruyamayıp yitirince, bu üç göze de kurur. Şehrin isminin de “üç göze” anlamına gelen “Sipas”tan kaynaklandığı ve zamanla bugün kullandığımız “Sivas”a dönüştüğü ileri sürülmektedir.
ŞANLIURFA
Eski adı “Orhoe veya Orhai”dir. Dah sonra Araplar tarafından “R”ya çevrilmiştir. Bir diğer rivayete göre ise Kürtçeden gelmekte olup R yani güneş demektir. Şehir Babil hükümdarı Ramis-Nemrut tarafından kuruldu.
ŞIRNAK
Şırnak, Nuh’un Gemisi kalıntılarının olduğu öne sürülen Cudi Dağı’nın Kuzeyinde Şehr-i Nuh adıyla kurulmuş, önceleri Şerneh, daha sonraki yıllarda ise Şırnak adını almıştır.
TEKİRDAĞ
Adını, kıyı boyunca uzanan Tekirdağlarından almıştır.
TOKAT
Eski adı “Komana Pontika”idi. Tokat adının Pontika adının halk arasından değişmiş şeklidir.
TRABZON
“Trapezus” sözcüğünden gelir. Anlamı dörtköşe’dir.
TUNCELİ
Burada bazı maden yataklarının bulunmasından dolayı şehre Tunceli adı verilmiştir. Yani tunçülkesi demektir.
UŞAK
Çocuk veya genç adının halk dilinden söylenişidir. Bazı rivayetlere göre ise uşak (ayınla söylenişi) kelimesinin aşık kelimesinden geldiği söylenmiştir.
VAN
Van’ı Asur kraliçesi Semiramis kurdu. Bundan dolayı şehre “Şahmirankent” adı verildi. Daha sonra Persler döneminde buraya Van adında bir vali geldi ve şehri bayındır hale getirdiğinden şehre onun adı verildi.
YALOVA
Yalova'nın adının nereden geldiğine dair çeşitli iddialar ortaya atılsa da en çok kabul göreni Osmanlı döneminde Çiftlikköy ilçesinden başlayıp Termal ve Çınarcık ilçelerini içine alan bölgeye verilen "Yalakabad" adından geldiği. Yalakabad'ın ardından buranın Yali Ovası olarak anıldığı, cumhuriyetin ilanından vefatına kadar sık sık Yalova'ya gelen Ulu Önder Atatürk'ün burada yazdığı mektupları tarih attıktan sonra Yali Ovası yazıp imzaladığı belgelenmiş. Türkçe'ye Rumca'dan Yalı olarak geçen yali ve ova kelimelerinin birleşerek Yalova olarak kaldığı sanılıyor.Yalova'da "Katırlı" beldesinin adı Esenköy, geçmişte hapishane bulunduğundan yıllarca "Zindan" olarak anılan Teşvikiye beldesine bağlı mahallenin ismi ise Yukarı Teşvikiye olarak değiştirildi.
YOZGAT
Yozgat isminin kaynağına ilişkin değişik söylentiler vardır. yozgat sürü veya otlak kent anlamına gelir. bozok yaylası eskiden beri hayvancılığın gelişmesinde önemli yer tutmuştur.Yozkent, sürüleri bol olan şehir anlamına gelmektedir. daha sonra bu ismin yozgat olarak değişikliğe uğradığı ileri sürülmektedir.
ZONGULDAK
Kent merkezinin Üzülmez Deresi'nin ağız kısmında yer alması ve derenin ilk çağda "Sandra" adıyla anılması, burada kurulan yerleşmenin de "Sandaraca" adını taşıması nedeniyle, zamanla bu adın Zonguldak'a dönüştüğünü savlamaktadır.
Adana' yı kimlerin nasıl kurdukları konusunda elde kesin bilgiler yoktur. Ancak, Bizans' lı Etien' in ilettiği bir söylenceye göre, Uranus' un oğulları Adanos ve Saros, Tarsus' la savaşarak burayı ele geçirmişler. Bunlardan Adanos kente ( Adana ) Saros'ta ırmağa (Seyhan) adını vermiş.
ADIYAMAN
Adıyaman ilk zamanlarda, Piran Köyü'nün yerine kuruluydu ve Perre adını taşıyordu. Daha sonra Emeviler, buraya bir kale yaptırdı. Kent de Mansur'un Kalesi anlamına gelen ''Hısn Mansur'' adıyla anılmaya başlandı. Kent, 1. Selim zamanında alınınca Türkler, buraya Adıyaman demeye başladılar.
AFYONKARAHİSAR
Afyon türkülerinde sık sık “Hisar” sözcüğü geçer. “Hisarın bedenleri çevirin gidenleri” Bu hisar sözcüğünün Afyon türkülerinde sık sık yinelenmesi nedensiz değildir. Eski adı Akroenos olan şehri Selçuklular uzun süren bir kuşatmadan sonra ele geçirdiler. “Hisar” kuşatma anlamına gelir. Acılarla elde edilen yere “Karahisar” dediler ve orada, kara taşlardan bir kale kurdular. Onaltıncı yüzyılda bölgede afyon yetiştirilmeye başlayınca, Karahisar’ın başına bir de Afyon eklendi ve şehir “Afyonkarahisar” adını aldı.
AĞRI
İsmi sınırları içindeki “Ararat” dağından alır. Çok eski çağlarda yeryüzü korkunç bir su baskınınına uğradı.(Nuh Tufanı) Nuh peygamber bütün canılardan bir çifti alarak bir gemiye bindirdi. Gemi Cudi (İslam kaynaklarına göre) (Hristiyan kaynaklarına göre de Ararat – Ağrı) dağına kondu. Ararat, önce aran sonra da Ağrı adını aldı.
AKSARAY
Selçuklu Sultanı İzzettin Kılıçarslan, şehirde cami, medrese, kümbetler ve büyük ve beyaz bir saray yaptırdı. Şelir “Aksaray” adını işte bu beyaz saraydan aldı.
AMASYA
Amasya şehrini tarihçi Strabon’a göre Amazon karalı Amasis kurdu ve ona Amasis kenti anlamına gelen “Amasesia” ismini verdi.
ANKARA
İslam kaynaklarında Ankara’nın adı Enguru olarak geçer. Kimilerine göre Ankara sözü Farsça “Üzüm” anlamına gelen Engür’den, ya da Yunanca’da Koruk anlamına gelen”Aguirada’dan türemiştir. Bazılarına Hint-Avrupa dillerindeki “Eğmek” anlamına gelen Ank ya da Sankskritçe de; “Kıvrıntı”, anlamına gelen ankaba’dan veya Latince’den çengel anlamına gelen uncus’dan türediği ileri sürülmektedir. Frig dilinde Ank “engebeli, karışık arazi anlamına gelir.” Şehrin diğer isimleri; Ankyra, Ankura, Ankuria, Angur, Engürlü, Engürüye, Angare, Angera, Ancora, Ancora ve son olarak Ankara şeklini almıştır.
ANTALYA
MÖ ll.ci yüzyılda Bergama karalı Attalos ll tarafından kuruldu. Şehir önceleri ismini kurucusundan aldı ve Attaleia adıyla anıldı. Daha sonra bu isim Adalia, Antalia ve en son Antalya şekline dönüştü.
ARDAHAN
Ardahan'ın isim babası ise Gürcülerdir. Ardahan adı Gürcüce Ardana’dan gelmektedir.
ARTVİN
Kıldiyet Dağı'nın dik yamaçları üzerine İskitler tarafından kuruldu. Yaygın bir inanışa göre Artvin adı, kenti kuran İskit hükümdarının adından gelir. Sözcük, önceleri Artvani, sonrada Artvini biçiminde söylenmiş, zamanla Artvin'e dönüşmüştür.
AYDIN
İlk olarak Argoslar tarafından kuruldu. Anadolu beylerinden Aydınoğlu Mehmet bey’den aldı. Aydın, Mehmet beyin babasının ismidir.
BALIKESİR
Şehrin adının eski hisar anlamına gelen Paleokastio’dan türediği sanılmaktadır. Halk arasında dolaşan bir söylentiye göre de balı çok anlamına gelir. Çünkü Kesir Arapça’da çok anlamına gelmektedir,
BARTIN
"Parthenia"dan Bartın'a dönüşen adın kaynağı "Parthenios"dur. Bartın ırmağının antik çağdaki adı olan Parthenios; Yunan mitolojisinde, Okenaus'un çocuklarından birisi ve "Sular Tanrısı"dır. "Sular ilahı veya Muhteşem akan su" anlamlarına gelir. Bir başka anlamı da "Genç Bakire veya Genç Kızlar için koro türküleri"... "Genç Bakire" ise, tanrıça Athena'nın bir sıfatı.
BATMAN
Batman ismi Orta Çağdan beri kullanılan gelmiş ve Batman Çayı ile bütünleşen bir isim olarak karşımıza çıkmıştır.
BAYBURT
Eldeki kaynaklara göre kasabanın ortaçağdaki adı “Paypert” ya da “Pepert” idi. Bayburt adı buradan gelmektedir.
BİLECİK
Bizanslılar döneminde burada Bilekoma adlı bir kale vardı. Osman bey burayı alınca bu adı Bilecik olarak adını verdi.
BİNGÖL
Buradaki bir çok göllerden dolayı bu isim kendisine verildi.
BİTLİS
Kimi tarihçilere göre, “Bageş” ya da “Pagiş” sözcüklerinden türemiştir. Kimilerine göre de Büyük İskender’in komutanı “Lis” ya da “Badlis” burada bir kale kurmuş. Bitlis sözcüğü bu komutanın isminden kaynaklanıyormuş.
BOLU
Önceleri Bithynion Romalılar döneminde ise Claudiopolis adı verildi. Türkler burayı alınca Claudiopolis sözcüğünü kısaltıp sadece polis dediler. Daha sonra bu da halk dilinde değişerek Bolu oldu.
BURDUR
Eski adı Askaniya’dır. İsmini yanında kurulmuş olduğu Burdur gölünden alır.
BURSA
Eski çağlardaki Bitinya bölgesinin başkentidir. Buraya kurucusu Bitinya kralı Prusias’ın adı verildi. (MÖ:ll.yüzyıl)
ÇANAKKALE
Marmara ve Ege denizlerini birleştiren Boğaz’daki şehir ve kasabaların en büyüğü ve il merkezidir. Boğazın doğu kıyısında ve en dar yerinde kurulmuştur. Burada denizini şekli tıpkı bir çanağı andırır. Bugünkü ismini buradan alır.
ÇANKIRI
İlkçağda “Gangra” kalesinin eteğinde kuruldu. İsmini Gangra kalesinden alan Çankırı’ya yakın zamana kadar Çangırı ve Çenğiri deniliyordu.
ÇORUM
Rivayete göre Çoğurum kelimesinden türetilmiştir. Bu da bölgede zamanında Rumların çoğunluğu oluşturmasından kaynaklanmaktadır.
DENİZLİ
Deniz-ili kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur. İl eski Türkçe’de ülke, memleket anlamına gelir. Yani deniz memleketi denilir.Bir diğer rivayete göre de kelimenin aslı domuz-ili'dir. Bu da bölgede domuz çokluğundan kaynaklanmaktadır.
DİYARBAKIR
Bakır ülkesi anlamına gelmektedir. Bu ismin kaynağı Diyar-ı Bekir’dir. Bekir’in memleketi anlamına gelir. Bunun nedeni de Bekir b. Va’il adlı Arap göçebe boyunun buraya yrleşmiş olmasından kaynaklanır. Diyarbakır’ın eski adı Amid veya Amed’dir. Gelen veya bizim anlamına gelir. Dede Korkut kitabında Amid’e Hamid de denilmiştir.
DÜZCE
Adının nereden geldiği konusunda her hangi bir kayda rastlanmamıştır.
EDİRNE
Romalılar döneminde imparator Hadrianus tarafından kurulduğu için şehir “Hadrianopolis” dını alır. Hadrianus’un şehri anlamına gelen bu sözcük, sonradan değşimlere uğrayarak Edirne halini aldı.
ELAZIĞ
1834 yılında Mezra denilen yerde kuruldu.1862 yılında buraya o sıradaki padişah Abdülaziz’in onuruna “Mamuretülaziz” adı verildi. Bu ismi uzun bulan halk onu Elaziz olarak kısalttı. 1937 yılında Elazığ’a çevrildi.
ERZİNCAN
Erzincan ovasından adını alır. Ezirgan diye halk tarafından söylenir. Buranın eski adı Eriza’dır.
ERZURUM
Ardı Rum kelimesinden gelir. Yani Rum toprağı demektir. Diğer bir rivayete göre de Selçuklular buraya Erzen-Rum demişlerdir. Erzen darı demektir. Şehir o zamanlar bir tahıl ambarı olarak kullanılmıştır.
ESKİŞEHİR
Eski adı Doylaion’dur. 1080 yılında Türkler burayı ele geçirdi. 1175 yılında burasını Bizans geri aldı. Kılıçarslan bu şehri daha sonra geri alınca, ona “Bizim eski Şehrimiz” anlamına gelen Eski Şehir adını verdi.
GAZİANTEP
Şehrin eski adı Ayıntab’dır. Kelime anlamı, pınarın gözü demektir. Halk bunu Antep olarak değiştirmiştir. Halk Kurtuluş savaşında Fransızlara karşı başarılı bir savaş verince 6 Şubat 1921’de çıkartılan bir yasayla Gazi ünvanı verildi.
GİRESUN
Şehrin nerede kurulduğu ve kimler tarafından iskan edildiği konusu tartışmalıdır. Bu tereddüt M.Ö. 350 yıllarına ait kaynaklarda da yer almaktadır. Coğrafyacı Strabon, Farnakia dediği şehrin; bugünkü Giresun kentinin olduğu yerde kurulduğu üzerinde durmuştur. Romalı idareci Arrien Farnakia'nın eski adının Kerasus olduğunu belirtmiş ve buranın Sinoplular tarafından kurulduğunu yazmıştır.
GÜMÜŞHANE
Burada daha önceleri gümüş madenleri olduğundan, bu şehre Gümüşhane denilmiştir.
HAKKARİ
Hakkâri kelimesi Kürtçe' den dilimize geçmiştir. Bu rivâyete göre kelimenin özü "Kar-in" olup "Her" önekini almıştır. Kürtçe' de "Kar-in", "-ebilmek" manasına gelip, insanın güç yetirebilme durumunu anlatır. Dolayısıyla "Hakkâri" kelimesi "hep güçlü, hep edebilen" anlamı vardır.
HATAY
Avrupalılar Çin'in kuzeyine "Hıtay" derlerdi (Rusçada "Kitay"). "Hıtaylar" ismini taşıyan yarı göçebe Türk kabileleri 10. yüzyılda Mançurya'yı ve Çin'in kuzeyini işgal etmişler ve burasının ismi "Hıtay" kalmıştı.Atatürk "Hıtaylar"ın Anadolu'ya da gelmiş olduklarına inanıyordu. "40 asırlık Türk yurdu" saydığı Antakya'ya Hatay ismini bu yüzden vermişti.
IĞDIR
Iğdır''ın adı; 24 Oğuz boyundan 21’ncisi sayılan İç-Oğuzlar-Üç-Ok kolunun ve Oğuz Han''ın altı oğlundan biri olan Cengiz Alp''in en büyük oğlu olan "Iğdır Beğ" den gelmektedir. Bu boyun ilk başbuğu Iğdır Beğ''dir. Iğdır''ın kelime olarak manası "iyi, büyük, yiğit başkan, ünlü ve sahip" gibi anlamlara, Yazıcıoğlu ve Resid-Üd-Din''e göre ise "iyi, ulu, bahadır" manalarına gelmektedir.
ISPARTA
Büyük İskender Kral olduktan sonra (M.Ö. 356 - 323) Anadolu'nun Batısı Yunan egemenliği altına geçti. İskender öldükten sonra bile, daha 36 yıl bu bölge Atina'ya bağımlı kaldı.Bu yıllarda Mora yarımadasında yaşamakta olan Ispartalılarla, Atina Yunanlıları, Anadolu'nun Batısına göç etmeye başladılar. Mora Yarımadası Ispartalılarından büyükçe bir topluluk geldi; Isparta Kenti'ne yerleşti. Kente de kendi ülkelerinin Isparta adını verdiler.
İSTANBUL
MÖ. 658 yılında Megara kralı Byzas tarafından kurulduğundan bu şehre kurucusundan dolayı Bizantion adı verilmiştir. Roma imparatoro Marcus Avrelius döneminde imparatorun manevi babasının adıyla “Antion” olarak anıldı. Bizans İmparatoru Konstantin bu şehri yeniden kurunca buraya kendi adını verdi. Şehre “Konstantin veya Konstanpolis” adı verildi. Araplar “Kostantiniye, Romalılar Konstantinopolis” demişlerdir. Daha sonra bu ismin kısaltılmış şekli olan “Stin-polis” deyimi kullanıldı. İşte İstanbul bu “Stin-Polis” şehrinden türetildi. Türkler burayı alınca Müslüman şehir anlamında “İslambol” adını verdiler. Fakat daha sonra İstanbul olarak değiştirildi.
İZMİR
Şehrin asıl adı “Smyrna”dır. İzmir kelimesi smyrna’nın halk arasındaki kullanış şeklidir. Homeros destanlarında bu kent ismini Kıbrıs Kralı Kinyras’ın kızı Smyra’dan alır ve tanrıça Artemis İzmirli’dir. Kimi kaynaklara göre de, İzmir şehrini ilk kuran Hititler değil, Amazonlar’dır. (Hititler de buraya Navlühun adını vermişlerdir.
KAHRAMANMARAŞ
Asıl adı Markasi’dir. Halk dilinde Maraş olarak değişmiştir. Kurtuluş savaşında Fransızlara karşı şehirlerini kahramanca savunduklarından meclis tarafından ll Şubat 1922’de kahraman ünvanı verildi.
KARABÜK
Karabük bir Cumhuriyet şehridir. Safranbolu ilçesinin bir köyü olan Öğlebeli'nin 13 hanelik mahallesi olan Karabük, 1935 yılında Ankara-Zonguldak demiryolunun açılmasıyla bugünkü istasyonun olduğu yere bir ad verilmesi gerektiğinde 13 hanelik Karabük mahallesi istasyonu adı verilmiştir.
KARAMAN
İlk ismi Laranda’dır. Selçuklu ve Osmanlılarda ki ismi Larende idi. Karamanoğullarının başkenti olduğundan buraya daha sonra Karaman adı verildi.
KARS
MÖ: 130-127 yılında buraya yerleşen Karsak oymağından dolayı şehre kars adı verilmiştir. Kars kelimesinin anlamı ise deve ya da koyun yününden yapılan elbise veya şal kuşağı anlamına gelir.
KASTAMONU
Şehrin eski adı “Tumana”dır. Buraya daha sonra Gas-Gas isimli bir kavim yerleşti. İşte Kastamonu Gas ve Tuman’ın birleşmesinden meydana gelmiştir.
KAYSERİ
Romalılar Mazaka adlı şehri alınca buraya Kaysarea adını verdiler. Yani İmparator şehri anlamına gelir. Daha sonra Kayseri olarak halk arasında yayıldı
KIRIKKALE
Kırıkköyü ile kentin merkezinde bulunan Kaletepe'nin kısaltılarak birleştirilmesinden ortaya çıktığı söylenir. Bu ismin halk tarafından yakıştırıldığı kanaati yaygın olmakla beraber bölgenin ismi Osmanlı arşiv belgelerinde "Kırıkkal" şeklinde geçmektedir. Akıncıların hücum ettiğini duyan bizans kale komutanı, bütün barut dolu fıçıları mağlubiyete düştüklerinde havaya uçurulmasını emreder, nitekim düşündüğü gibide olur ve fıçılarla birlikte herşey yerle bir olur.şehrin ismi Şehitlerin kahramanlıklarını ve kimliklerini ifade etmektedir.
KIRKLARELİ
Kırklareli ismi, toprakları bünyemize katan 40 savaşçıdan gelir, diğer adları deliler veya akıncılar olarak bilinen bu savaşçılar kaleyi ele geçirirler fakat, buradan kurtulamayacağını önceden bilen bizanslıların toplu intaharı ile onlarda bu topraklarda hayatını kaybeder.
KIRŞEHİR
Kır ve Şehir kelimesinin birleşmesinden oluşmuştur.
KİLİS
Kilis adı Yukarı Mezopotamya da Pellada Cyrrhus denen bir kent ile aynı adı taşıdığı ve Osmanlı kaynaklarında Kilis kalesi olarak geçtiği görülmektedir. Bu sözcüğün okunuşu “Kiris” olup “Kilis” sözcüğüne fonetiği bakımından büyük benzerlik göstermektedir. Grant Dictionier’de Cyrrhus’u “Kiris” anlamı da “Efendi” olarak yazmaktadır. Büyük olasılıkla 8. yy. da bölgeye gelen Türkmenler tarafından Kiris, Kilis diye söylenmiş ve bugünkü yeri Kilis olarak isimlendirilmiştir.
KOCAELİ
Orhan gazi döneminde bu bölgeyi feth eden Akçakoca isimli komutandan dolayı buraya Kocaeli denildi.
KONYA
İsa’dan önce 47-50 ve 53 yıllarında Hıristiyan azizlerinden St. Paul burayı ziyaret etti ve şehir önemli bir dinsel merkez olarak gelişti. Bu nedenle Hıristiyanlar ona, “İsa’nın tasviri” anlamına gelen “ikonyum” adını verdiler. Abbasiler burayı alınca “Kuniye’ye” çevirdiler. Türkler bu ismi Konya olarak değiştirdi.
KÜTAHYA
Frigler buraya “Katyasiyum veya Katiation” adını vermişlerdir. Daha sonra yöre halkı buraya Kütahya demiştir.
MALATYA
Hititler döneminde buranın adı “Meliddu”dur. Halk tarafından Malatya olarak değişmiştir.
MANİSA
Yunanca Magnesya’dan gelmiştir. Türkler burayı alınca Manisa olarak şehrin ismini değiştirdiler.
MARDİN
Mardin adı Süryanice’de Marde’den geldiği rivayet edilir. Romalılar “Maride” Araplar ise “Mardin” adını vermişlerdir. Diğer bir rivayet göre ise Kürtçedeki Mer-din yani erkek, yiğit –görmek kelimesinden geldiği söylenmiştir.
MERSİN
Mersin'e Mersin denilmesinin sebebi şimdiki Mersin Şehrinin yakınlarında eskiden MERSİNLİ adında bir aşiret varmış. Bu aşiret Türkistan’dan gelen aşiretlerdenmiş. MERSİN adı ile Anadolu'da daha yedi, sekiz tane köy vardır ki, MERSİN adı bu Mersin adındaki Türk Oymağının adına göre konmuştur.
MUĞLA
Eski adı “Mobolla”’dır. Türkler buraya daha sonra Muğla demişlerdir.
MUŞ
Bir rivayete göre süryanice’deki suyu bol anlamına glene Muşa’dan diğer bir rivayete göre ise Şehrin kurucusu “Muşet’den gelmiştir
NEVŞEHİR
Onsekizinci yüzyıla kadar şehir bir köydü ve adı “Muşkara” idi. Daha sonra Nevşehirli Damat İbrahim Paşa köyünü geliştirdi ve yeni şehir anlamında Nevşehir adını verdi.
NİĞDE
İlkçağda bölgede Nagdoslular adlı bir kavim yaşadığından bu şehre isimlerini vermişler. Arap kaynakları şehre “Nekide veya Nikde” demişlerdir.
ORDU
Eski adı “Kotyora”dır. Halk tarafından bu isim değişikliğe uğramıştır.
OSMANİYE
Osmaniye’nin adı farklı bir kaynaktan Arapça Otman’dan gelmektedir.
RİZE
Kafkas kökenli bir kelime olduğu sanılmaktadır.
SAKARYA
Adını sınırları içinden geçen Sakarya nehrinden alır.
SAMSUN
Eski adı “Amisos”dur. Samsun ismi bu kelimenin halk arasından değiştirilmesidir.
SİİRT
Siirt adının Keldani aslından geldiği ve şehir anlamına geldiği söylenir. Diğer bir ravayete göre ise Sert kelimesinin bozulmuş şeklidir.
SİNOP
Sinop ismi Sinope isimli bir Yunan Tanrıçasından doğru gelmektedir. Şehrin önceki ismide Sinope dir.
SİVAS
Bu gün kullanılan Sivas isminin kaynağı hakkında ise farklı görüşler bulunmaktadır. Bunların içinden ‘Sebaste’ Sebasteia eski yunancada (Augustus Şehri) ismi, Pontus kralı Polemon’un hanımı Pitodoris tarafından verilmiştir. Romalılar, Pont Krallığını egemenlikleri altına aldıkları zaman şehrin yönetimini Pont Krallığı’nda bırakmışlardı. Pont Kralının hanımı ise, Roma Kralı Augustus’un sevgisini kazanmak ve ona bir şükran ve sadakat ifadesi olmak üzere Yunanca’da Ogüst şehri anlamına gelen “Sebaste” adını verdiği sanılmaktadır. Sebaste’nin zamanla “Sivas”a dönüştüğü ileri sürülmektedir. Yine diğer bir görüş de, bugün “Sivas” olarak kullanılan ismin “Sipas”tan geldiğidir. Şehrin ilk kurulduğu dönemlerde, bugünkü şehrin merkezinin bulunduğu yerde büyük çınar ağaçlarının altında üç adet su gözesi (Kaynağı) bulunmaktadır. Bu gözelerden bir tanesi “Allah’a Şükür”ü ikincisi “ana ve babaya saygı”yı, üçüncüsü de “Küçüklere sevgi”yi temsil eder. Bu bölgede yaşayan insanlar, zamanla bu özelliklerini koruyamayıp yitirince, bu üç göze de kurur. Şehrin isminin de “üç göze” anlamına gelen “Sipas”tan kaynaklandığı ve zamanla bugün kullandığımız “Sivas”a dönüştüğü ileri sürülmektedir.
ŞANLIURFA
Eski adı “Orhoe veya Orhai”dir. Dah sonra Araplar tarafından “R”ya çevrilmiştir. Bir diğer rivayete göre ise Kürtçeden gelmekte olup R yani güneş demektir. Şehir Babil hükümdarı Ramis-Nemrut tarafından kuruldu.
ŞIRNAK
Şırnak, Nuh’un Gemisi kalıntılarının olduğu öne sürülen Cudi Dağı’nın Kuzeyinde Şehr-i Nuh adıyla kurulmuş, önceleri Şerneh, daha sonraki yıllarda ise Şırnak adını almıştır.
TEKİRDAĞ
Adını, kıyı boyunca uzanan Tekirdağlarından almıştır.
TOKAT
Eski adı “Komana Pontika”idi. Tokat adının Pontika adının halk arasından değişmiş şeklidir.
TRABZON
“Trapezus” sözcüğünden gelir. Anlamı dörtköşe’dir.
TUNCELİ
Burada bazı maden yataklarının bulunmasından dolayı şehre Tunceli adı verilmiştir. Yani tunçülkesi demektir.
UŞAK
Çocuk veya genç adının halk dilinden söylenişidir. Bazı rivayetlere göre ise uşak (ayınla söylenişi) kelimesinin aşık kelimesinden geldiği söylenmiştir.
VAN
Van’ı Asur kraliçesi Semiramis kurdu. Bundan dolayı şehre “Şahmirankent” adı verildi. Daha sonra Persler döneminde buraya Van adında bir vali geldi ve şehri bayındır hale getirdiğinden şehre onun adı verildi.
YALOVA
Yalova'nın adının nereden geldiğine dair çeşitli iddialar ortaya atılsa da en çok kabul göreni Osmanlı döneminde Çiftlikköy ilçesinden başlayıp Termal ve Çınarcık ilçelerini içine alan bölgeye verilen "Yalakabad" adından geldiği. Yalakabad'ın ardından buranın Yali Ovası olarak anıldığı, cumhuriyetin ilanından vefatına kadar sık sık Yalova'ya gelen Ulu Önder Atatürk'ün burada yazdığı mektupları tarih attıktan sonra Yali Ovası yazıp imzaladığı belgelenmiş. Türkçe'ye Rumca'dan Yalı olarak geçen yali ve ova kelimelerinin birleşerek Yalova olarak kaldığı sanılıyor.Yalova'da "Katırlı" beldesinin adı Esenköy, geçmişte hapishane bulunduğundan yıllarca "Zindan" olarak anılan Teşvikiye beldesine bağlı mahallenin ismi ise Yukarı Teşvikiye olarak değiştirildi.
YOZGAT
Yozgat isminin kaynağına ilişkin değişik söylentiler vardır. yozgat sürü veya otlak kent anlamına gelir. bozok yaylası eskiden beri hayvancılığın gelişmesinde önemli yer tutmuştur.Yozkent, sürüleri bol olan şehir anlamına gelmektedir. daha sonra bu ismin yozgat olarak değişikliğe uğradığı ileri sürülmektedir.
ZONGULDAK
Kent merkezinin Üzülmez Deresi'nin ağız kısmında yer alması ve derenin ilk çağda "Sandra" adıyla anılması, burada kurulan yerleşmenin de "Sandaraca" adını taşıması nedeniyle, zamanla bu adın Zonguldak'a dönüştüğünü savlamaktadır.